tam bir hafta oldu kimse dokunmadı bloga. gerçi daha uzun süre dokunulmadığını da gördü bu gözler. gectigimiz cuma'ya dönelim. normal geçen cuma mesailerinden farklı şekilde yoğun bir cuma mesaisi yaşadıktan sonra, patrona sadece "kayseriden bi isteğin var mı abi" diyerekten cumartesi çalışmayacağını belli eden eleman şeklini ortaya koyan voda, iş çıkışı soluğu tatyosta aldı. tatyosta çiko ve ümitali ile yapılan alkolik hareketin ardından bakırköy dolmuşlarında deplasmana hasret olan aliyavuz ile buluştular. otobuslerin hareket noktasına vardıklarında yolluk telaşı başladı. hareket saatine çok az bir süre kala viskide karar kılındı ve üç şişe ballantines sponsorluğundaki kayseri yolculuğu unibus ile başladı.
kartalı geçer geçmez r@mço arandı, uykudan uyandırıldı. işe başladığı ve haftasonları çalıştığı öğrenildi. oysa ki ankara'dan otobüse dahil edilecekti ama askerden yeni gelmesi ve işe başlaması mazur görüldü fazla ısrar edilmedi. daha sonra ilk çiş molası verildi. biz çiş molası zannederken meğer sebebin başka bişey olduğunu sonradan anlayacaktık. izmite gelmeden bilet geldi:) yolculuk o kadar tatlı başlamıştı ki daha viskiler yarıya gelmeden herkes uyudu. bi ara uyandığımda saat sabahın 7siydi ve daha ankara girişindeydik. kırıkkale yolundaki mini çorba molasıyla unibus kendine gelmişti. kırşehire gidene kadar besteler güfteler o biçimdi. özellikle belirtmek isterim ki uni tayfasından bi kardeşimizin söylediği tsm şarkılarıyla ruhumuz dinlendi. bir de kırıkkale yolundaki molada şoför abimizin "amına koyim üstteki kapağı açtınız niye kapatmadınız lan boşuna götümüz dondu" deyişine, slash'ın verdiği cevapla ("ben açtım siz kapatcaktınız") niye üşüdüğümüzü anlamış olduk.
yolumuza devam ederken kalan viskileri de bitirmiş olduk. cumartesi saat 12.00 civarında kırşehire giriş yaptık. kar olur, buz olur, sik olur hesabı erken çıkılan yolda hiç bi bok olmayınca, üstüne kaptan aşka gelip gaza basınca tabi o saatte kırşehirde olursun. akıllara 2007 şubatının 4'ünde yapılan kayseri deplasmanı geliyor. yine öğlen vakti kayserideydik o deplasmanda. bu sefer kafayı kullanıyıyoruz ve kırşehirdeki asmalı konak tesislerinde kaç saat bekleyeceğimizi bilmeden 3 saat bekliyoruz. herkes sıkıntı yapıyor, "bi an önce şehre girelim amına koyim" diyor ama bilmiyorlar ki şehir girişinde zaten kamiller bizi alıp tutcaklar. o yüzden kırşehirdeki sıcak tesisin kıymetini biliyoruz, kartopu falan oynuyoruz :)
saatler cumartesi öğleden sonrası 3 falan. hareket vakti geliyor ve tekrar otobuslere biniliyor. kaptanlar işi ağırdan alıyor, sadece 90 km. yolumuz var çünkü. tam 4 gibi kayseri girişindeki zabıta kontrol noktasında durduruluyoruz. ufak çaplı gebete operasyonu ardından memur beyler nezaretinde stada kadar götürülüyoruz. stadı anlatmaya gerek yok. daha önce gittiğimiz kayseri stadıyla alakası yok. bu hemen şehir girişinde, ilk gittiğimiz şehir girişinden yaklaşık iki saat mesafedeydi. biletlerimizi gösterip ilk polis noktasından geçiyoruz. dönme dolap gibi yapılan merdivenlerden çıkıyoruz. turnikeler öncesinde karşımıza yine polisler çıkıyor. bu sefer biletin yanında kimlik soruluyor. ellerinde a'dan z'ye liste ile karşılıyorlar bizi. listede adımız çıkmıyor ve geçiyoruz ikinci noktayı. geliyoruz turnikeye. yine kamiller var. üstümüz aranıyor, cepte anahtar var. bu ne diyor, anahtar diyorum. ne anahtarı sorusuna iş ve ev diyorum. yok bunu sokamazsın içeri deyince ne diyosun ya diyorum. istanbuldan geldim sahaya evimin anahtarını mı atıcam diye soruyorum, nerden bilcem evinin anahtarı olduğunu cevabını alıyorum. kavga gürültü bi şekilde kamili atlatıp turnikeden söve söve geçiyorum. burdan açık açık kamil teşkilatına söylüyorum, içinizdeki en mal olanları kayseriye mi gönderiyosunuz? içeriye girdikten sonra tribünde güzel stratejik bi nokta belirliyoruz kendimize. istanbuldan gelen 4 otobüs dışında, sivaslı, yozgatlı, ankaralı, falanlı filanlı aslanlar var içerde. maçı üç besteyle tamamlayacağımız anlaşılıyor daha takım ısınmak için sahaya çıkmadan önce.
-15 derece soğukta görevimizi yapabileceğimizin en iyisi şeklinde yaparak stattan ayrıldık. tekrar unibuse binip dönüş yoluna koyulduk. kırşehirdeki yemek molasından sonra öyle bir uykuya dalıyoruzki kaptanın sesiyle uyanıyoruz: "izmit, çiş molası." ayrıca kaptan veryansın ediyor: "yaow gardeşim, burnumun direee gırıldı yaow". bu laf en önde oturan ve ayakkabılarını çıkartıp ayaklarını kaptanın burnuna burnuna uzatan slash için geliyor :) izmitteki moladan sonra gözler açılıyor. saat pazar sabah 7. köprüde sigaralar yakılıyor, güzel istanbulu özlemenin ve geri dönmüş olmanın verdiği keyifle duman ciğerlere çekiliyor. pazar sabah 8de mecidiyeköyde unibus'ten ayrılıyoruz. aliyavuz tophane rıhtımına doğru yol alırken, voda tekrar fatih istikametine seyrediyor, bir deplasman daha acısıyla tatlısıyla geride kalıyordu.
1 yorum:
1) Üşüyen üstteki kapağı kapatır birader:) Evet ben açmıştım.
2) En ön koltuktan ayakları uzatmak en keyiflisiydi ve benim ayağım kokmaz :)
Yorum Gönder