28 Şubat 2008 Perşembe

Bir deplasman üç gün sürer mi ?*

*Konya..

Geçen yıl gidememekle başlamıştı süreç. o kadar istedik ki maçın cuma oynanmasını, gideriz üç gün kalırız demiştik geçen sezon.. federasyon maçı cuma'ya aldığında ilk iş haftasında olmamdan dolayı konya yolunda yalnız bırakmıştım hepsini.. ulan bizde kısmet yok dedik, yüklendik kadere.. işte birazdan okuyacağınız bu sezonki konya deplasmanı yazısı, geçen seneki gidemeyişle bu seneki gidişin koreografisi.. yazının bu kadar gecikmesinin bir çok nedeni var ama en önemlisi, konya'da herşeyin dört dörtlük olması. bir de anlatılcak şey var, anlatılmıycak şey var kardeşim.. onları bi toparlayalım dedik.. işte konya'daki kardeşliğin ibret dolu öyküsü..

Esenler otogarı bilmem kaç numaralı peron.. aradığım numara çalıyor ama cevap veren yok.. galiba bu kez tek kişilik bir yolculuk.. 10 saat boyunca sessiz sakin, bolca kesik kesik şeritleri olan, tüm dertleri sorgulamaya gayet müsait karla kaplı uzun bir yol.. muavin anonsuyla baslıyor deplasman yolculugumuz.. başlangıçta biraz uyuyalım dedim, uyandığımda yolu yarıladık heralde derken haremdeyim.. tekrar hareket ediyor otobus, kar yağıyor, o esnada günebakan çarpıyor gözüme.. sanki birazdan rakı balık servisi başlıycak otobüste :) tabi yok öyle bir otobüs. kar yağmaya devam ediyor.. yol ise uzadıkça hayatı andırıyor.. sessiz bi gidiş, otobüste kimse beste söylemiyor, kimse sigara sormuyor, ateş istemiyor.. bence otogardan yapılan deplasman diğeri kadar güzel.. vasıta ne olursa olsun, gideyimde neyle gidersem gideyim arkadaş.. yola çıkmadan önce telefona gelen bi mesaj vardı, onu bidaha açtım okudum.. "otogardan deplasman olmaz" demiş mesajda.. herkesin bir derdi var, durur içerisinde.. gelmemesi için vardır bi sebebi dedim, sildim mesajını kanka.. yolculuk bazen uykuyla bazen uyanıp yola bakmakla geçiyor, sürekli kar yağıyor.. bolu'dan geçiş bir başkaydı bu sefer.. hiç bu kadar ihtişamlı görmemiştim eteklerinin ucuna kadar bembeyaz bolu dağını. önce kar yağışı altında gerede'de mola verdik, ardından ankara'da hemen hemen tüm otobüs bosaldı ve birkac yeni binen yolcuyla konya yoluna yeniden düştük.. yol yine yetmedi, yine bitti.. konya gözüktü ufukta.. yolculuk esnasında maça gittiğimi söylediğimde şaşıran ve ilgi alakayı hiç eksik etmeyen muavinle vedalasırken, maçı kazanmadan dönmeyin deyişini heralde hiç unutamam.. konya otogarına adımımı attığımda kardeşlerim beni bekliyordu.. abartmıyorum, hiçbir şehrin terminalinde -hemde eksi ondört derecede- bekleyenim olmamıştı şimdiye kadar.. boynuna sarı-kırmızıyı dolamış iki kardeşim otobüs yanaşırken açıyorlar ellerini göğe.. hoşbulduk selçuk-uni deyip sarıldık birbirimize..!

terminalden tramvaya binip olgu'nun evine geçtik. ev öğrenci evi.. bütün hazırlıklar tamamlanmış her anlamda.. yol boyunca yemek yemediğimiz için karnımız aç.. bir öğrenci evinde olması gereken yemeklerden en önemli ikisi hazır mutfakta.. biri çorba, diğeri makarna.. gelen misafirin de öğrenci olunca bunlar çok doğal şeyler :) gecenin ilerleyen saati, yol yorgunu bünye alkolünde etkisiyle birleşince uyuyalım dedik.. yatmadan önce pencereden konya sokaklarına baktım, dışarıda hala kar yağıyordu ama maçın ertelenmesi ihtimali aklımın ucundan bile geçmiyordu..

17 şubat pazar, normal şartlar altındaki maç günü.. kar etkisini arttırmış şekilde yağmaya devam ediyordu.. dışarı çıkmadan önce haberlere baktık, yüzde doksan oynanmaz diyordu. dışarıdaki havaya bakıyorum evden bile çıkma diyor.. selçuk-uni kampüsüne gidip mevlana ve muhteşem etli ekmekten ilk defa yedik.. bu arada stad etrafındaki arkadaşlardan sürekli haber alıyorduk maçın oynanıp oynanmayacağı konusunda. dışarda ise kar bize inat yağmaya devam ediyordu.. ben nolur nolmaz şu patronu bir arayayım diyorum.. işyerinden çıkarken patrona, okulda ders kaydımda bi problem çıktığı için edirneye gidiyorum demiştim:) şansımıza edirne-istanbul yolu da kapanmış, aradım patronu, abi yol kapalı ben dönemiyorum dedim, tamam gelme dediğinde, daha maç ertelenmeden ben dönüşü zaten ertelemiş oldum.. stada doğru yol almaya başladık ufaktan ama dize kadar kar var.. ve kar hala yağmaya devam ediyor.. konya'ya diğer şehirlerden ulaşmayı geçtik, ilçelerinden bile ulaşım sağlanamaz hale geldi.. normalde 5-10 dakikada bir gelen tramvay gelmez olmuş.. bi taksi çevirdik ve kaptana deplasman girişi dedik.. kaptan anlamadı:) deplasman neresi diyor.. yol gereği nalçacı tribününün içinden geçtik ama onlarda kendilerinden geçmişler, yıllar sonra böyle bir kar yağışı karşısında kayıtsız kalmayıp kimisi kar topu oynuyordu kimisi bi yerlerden kaymaya çalışıyor.. stada geldiğimde, istanbul'dan iki otobüs gelmiş, bekliyor. tanıdık yüzleri orda tekrar görmek çok güzeldi.. güngör babayla muhabbete dalıyoruz stad girişinde.. hala kar yağmaya devam ediyor.. akşam 6'da maçın oynanmayacağı açıklandığında, istanbul'dan gelen iki otobüs Galatasaraylı moraller bozuk üzgün bir şekilde otobüslere binerek istanbul'a geri dönüyordu.. ajanslarda ise konya-ankara yolunun ulaşıma kapandığı belirtiliyor.. sadece bir maç değil, bir şehil iptal oluyordu gözümün önünde..
kaldım konyada..

bi deplasman üç gün sürer mi? pazartesi saat 12de tekrar stad kapısı önündeydik.. istanbulun geri dönmek zorunda kalması hepimizi üzmüştü.. içerde yaklaşık bin kadar Galatasaraylı.. konya tribünleri tamamen olmasa bile dolu.. saha biraz temizlenmiş, büyük kısmı hala karla kaplı.. zemin kesinlikle futbol oynamaya müsait değil.. iyi bağırdık, güzel tribün oldu.. 59'da ümit karan imzalayıp maçtan galip ayrıldığımızda, bir kez daha konyada olmaktan mutluluk duymuştum.. maçtan sonra tekrar kampüse geçtik, uzun uzun sohbet ettik konyalı ve üniversiteli kardeşlerimizle.. ayrılık vakti çok hızlı geldi yine.. seneye tekrar deyip sözleştik kardeşlerimle..

teşekkür..

sevgili kardeşlerim ramço'ya, ev sahibi ulrAs! 'a, onur başkan'a ve konya'da sarı-kırmızı'yı yalnız bırakmayıp doksan dakika susmadan bağıran selçuklu aslanlara..

dönüşte şimdi hangi gazete ve yazara ait olduğunu hatırlamadığım bir yazıyı telefonuma kaydetmiştim, onu da paylaşayım tam olsun..

Yol var.

Yolculuk var.
Ama ben yokum; yolcu yok.
Yolun bir parçasıyım.
Ben gitmiyorum, yol veriyorum.

Yol benim değil.
Yolculuğa dair bildiğim tek şey, bana ait olmadığı.
Yol var...
Yolculuk var, benim.
Yolcu yok.
Yalnız yol ve ben; değişmez, sabit, sonsuz.
Yola dair ne varsa, o benim.

Yol yok..

15 Şubat 2008 Cuma

Starex 2008


Taraftarlar, yeni Starex için gün sayıyor. Geliştirilen birçok özelliğiyle yeni Starex, başarılı sivas grafiğini daha da yüksek rakamlara taşımayı hedefliyor.

Şu anki versiyona göre daha geniş, daha konforlu ve daha fonksiyonel bir iç hacim sunan Yeni Starex kendi segmentinde rekabete bambaşka bir boyut getirecek. Yeni Starex hem deplasman hem de minibüs versiyonuyla yollarda olmayı planlıyor. Taraftarlar için içeride çok fonksiyonel bir iç hacim sunmayı amaçlayan Starex oturma pozisyonuna bağlı olarak sekiz-dokuz ile 11 veya 12 taraftarın seyahat etmesine imkân tanıyor. Deplase versiyonu ise isteğe bağlı olarak iki, üç, beş ve altı koltuklu olarak satışa sunulacak.


Kore ve Avrupa Birliği dışındaki tüm deplasmanlarda 2.5 litre turbo şarjlı bir motor kullanılacak. 100 HP güç üreten bu motor 225Nm tork üretiyor. Alkol tüketimi ise 10,6 lt bira/10km. 5 ileri manuel vites ile lige sunulacak olan Yeni Starex’de isteğe bağlı olarak otomatik vites seçeneği de olacak ama biz istemeyiz büyük ihtimalle.

Yeni Starex’in dış tasarımına baktığımızda ise çift kızaklı kayan yan kapı, çift salıncaklı arka kapı, (sadece yozgat dolaylarında açılmalı), büyüyen lastik ve jantlar (205/70R15 -> 215/70R16) ve sürgülü yan camlar gibi birçok yeniliği rahatlıkla görebiliyoruz. Yeni Starex’in iç tasarımında ise ilk dikkat çeken merkez konsola yakın konumlandırılan "vites topuzu" oluyor. Böylece sürücü koltuğundan ön yolcu koltuğuna rahatlıkla geçebiliyorsunuz. Tavana yerleştirilmiş havalandırma ızgaraları ile kabinin ısıtma ve soğutmasının daha iyi olması sağlanmış. Bu özellik sayesinde yola çıkmadan önce Üsküdar'da Ahmet abi'ye uğrayıp cam söktürmenize gerek kalmıyor. Ayrıca yenilenmiş ön süspansiyonlar sayesinde Starex’in sürüş kalitesi de "maje" için arttırılmış.

tüm sevenlerine duyurulur.

11 Şubat 2008 Pazartesi

Haftanın Filmi

Baba - The Godfather

Tür : Dram
Yönetmen : Francis Ford Coppola
Senaryo : Francis Ford Coppola, Mario Puzo (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Gordon Willis
Müzik : Nino Rota
Yapım : 1972, ABD , 175 dk.



Oyuncular : Marlon Brando (Don Vito Corleone/Andolini) , Al Pacino (Don Michael Corleone) , Diane Keaton (Kay Adams-Corleone) , Robert Duvall (Tom Hagen) , Richard S.Castellano (Peter Clemenza) , James Caan (Santino "Sonny" Corleone) , Talia Shire (Constanzia "Connie" Corleone-Rizzi)

Don Corleone'nin kızı Connie'nin düğününde, ailenin en küçük oğlu ve bir savaş gazisi olan Michael babasıyla barışır. Bir suikast girişimi, Don'u artık işleri yönetemeyecek duruma düşürünce, ailenin başına Michael ve ağabeyi Sonny geçerler. Danışmanları Tom Hagen'in de yardımlarıyla diğer ailelere savaş açan Corleone ailesi, eski moda yöntemleri de değiştirmeye başlar.Mario Puzo'nun çok satan kitabından Puzo ve yönetmen Francis Ford Coppola tarafından sinemaya uyarlanan eser, 40'lar ve 50'lerin Amerika'sında, bir İtalyan mafya ailesinin destansı öyküsünü konu alıyor.

10 Şubat 2008 Pazar

Cumartesi ve ötesi

herşeyiyle harika bir cumartesiyi geride biraktik. bu hafta da cumartesiyi pazarla baglayip uzatabildiğimiz kadar uzattik. sahamizda manisa'ya alti gol atmamiz bir yana, kralin 3 gol atip ona inanmayanlari bir kez daha göt etmesi bizi tribunde karmakarisik etti. her golde üst üste sevinenler olduk. bir gol daha atar dedik atti. kafaya beraber yükseldik manisa'daki gibi ama kimseler gelmedi manisa'dan.

mac cikisi ilk kez koreo calismasina katildik, elimizden geldigi kadar yardim etmeye calistik, cok guzel biseyin ortaya cikacagi kesin, emeği gecenlerin tekrar tekrar yüreklerine saglik..

cumartesi boyle bitti bitiyor derken, kendimizi öglen vakti yine imperial'de buluverdik.. patriot, maje ve yenik sercedesle tekrar maslak yollarina düsüldü.. ilk macinda caferaga'da iki kisilik tribun performansinin rovansinda bu kez tribunlerde 20-25 kisilik bir kadro. artik agirligini tasiyamayan ve bir macta uc kere asilan ilk pankartti sanirsam bizimkisi.. macin son dakikalarinda hayirsiz dede üvey evlatlarina son bir kez bakti, el salladi ve salondan ayrildi. biz ise yine en son terkedenler olduk olay yerini.

eglenceli, bol sohbetli, boyali badanali yorucu bir cumartesi ve ötesi yasadik..

en kötü yani, yine az içtik..

2 Şubat 2008 Cumartesi

02/02/1936 - iyi ki doğdun taçsız kral..


seni bulmak adınaydı hep benim çabam.. umutla baktık hep sana.. kıymetini bilemedik geçen zamanın, su gibi akıp gitti ömür.. ne seni izleyebildik, ne 14 sene bekleyenlerden olabildik..bitkin yorgun düşüyoruz bazen.. seni özlüyoruz taçsız kral.. umudu özlüyoruz.



iyi ki doğdun taçsız kral..