Geçiğimiz haftaki
lüleburgaz turundan sonra çok daha önceden planlanmış İzmir seyahatine hazırlanmaya başladık. Bu sefer ki amaç gezip, içmekten çok daha farklıydı. 17 Kasım 2008'de kaybettiğimiz Anıl kardeşimizin mezarını ve annesini ziyaret edip, annemize anneler gününde bir nebze de olsa yalnız olmadığını hissettirmek adına tülü ile beraber yola çıkıyorduk.
Bol rakılı, muhabbetli, parçalı, hellli, irlandalı gecenin sabahında alışılmışın aksine yeşilköy havalimanında aldık soluğu tülü ile beraber. Yıllarca çıktığımız yolculuklarda varış süremizi saatlerle ifade ederken, bu sefer İzmir'e varış süresinin 50 dakikayı bulması ilk defa uçağa binen bu şahsı derin düşüncelere sevkediyor ve yıllarca boşa mı çile çekmişiz demekten kendisini alıkoyamıyor.
Ve izmirdeyiz.. direk soluğu konakta alıyoruz. tülü'nün feci haldeki sıkıntısına çözüm arıyoruz fakat koskoca izmirde sabahın 9,30'unda bir tane sıkıntımızı çözecek yer bulunmaz mı kardeşim. En sonunda bir büfeci dayı bize yardımcı oluyor ve tülü mutlu bir şekilde yoluna devam edebiliyor. Burdan tülü adına büfeci dayıya selam yolluyor ve İzmir'i büyük bir bok batağından kurtardığı için İzmir halkının kendisine minnettar kaldığını söylemek istiyorum.
Kordon turumuz devam ediyor ve karşımıza Justy diye bir mekan çıkıyor. Mekanın ismi, yeri, içeriğinden ziyade sahne alan şarkıcı bizi kendimizden geçiriyor. Gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz. Afişteki telefon numaralarından mekanın hangi kahpelere hizmet ettiğini görünce endişemiz bir kat daha artıyor ve Allah sonumuzu hayır etsin diyerek yolumuza devam ediyoruz.
Tülüye yaptığım hadi artık baskıları sonucu kordondan ayrılmaya karar verirken, İzmir'e gelmişken kumru yenmeden gidilmez düşüncesiyle kumruları iç ettikten sonra asıl amacımız olan, gelmemizin en önemli sebebi olan yere doğru yol alıyor iki kişilik dev ekip..
6 ay geçti gidişinin ardından. 6 ay evvel seni bırakıp döndüğümüz yerdeyiz yine. fakat ne birimiz seni unutabildik ne de yokluğuna alışabildik. Hala sanki İzmirdesin gibi geliyor. Her an telefonum çalacak ve kahkalar eşliğinde muhabbet edecekmişiz gibi geliyor. Ama olmayacak biliyorum da konduramıyoruz be kanka hala. Hiç yakışmadı sana bu gidiş biliyorsun bunu sen de. Ama elden de bir şey gelmiyor. Duamızı edip, iki damla gözyaşıyla beraber atkımızı mezarın başına bırakıp sessizce eve doğru yol alıyoruz..
Çiçeğimizi alıp evin kapısına geldiğimizde, anne ve babamız kapıda karşılıyolar bizi. Sohbet ediyoruz konuşuyoruz laf dönüp dolaşıp anıla geliyor boğazlar düğümleniyor gözler buğulanıyor. Yaşanılan hatıralar anlatıldıkça saatler birbirini kovalıyor ve gitme vakti yaklaşıyor..
Bir kere rahat gitmek yeter diyoruz ve dönüş yolunda özümüze dönüyoruz. pamuklu yol mu yollu pamuk mu derken pamukkale seyahatin 10 arabasıyla istanbula hareket başlıyor. yazıhane önünde beklerken farkediyoruz ki Green Street Hooligans aslında İzmir'de çekilmiş. Duvarlarda da hala izleri duruyor Wes Ham'lı arkadaşların.. Onlara bir selam çakıp otogara devam ediyoruz. Haftalık midye istihkakını da doldurduktan sonra otobüsün hareket saati geliyor ve biletlerimizde yazılı olan koltuklarımıza oturuyoruz. Önümüzde oturan dayılara girişmeden yolu bitirebilmiş olmamızı sabırlı insanlar olmamıza bağlıyor, dayılara koltukları götünüze sokmadığımız için şükretmelerini söyleyerek sabah 06:00 sularında İstanbulumuza varıyoruz. Tülüyü burgaz otobüsüne bindirip kaldığımız yerden ofise dönerek devam ediyoruz hayata. Sensiz hep bir eksik olarak..
Biz de uzun bir yola gittin farzederiz, kandırırız kendimizi ne yapalım..