sabah ile akşam; ak ile kara gibi değildi uzun süredir...yine önemsiz ve kişiliksiz zaman dilimlerinden birinde gözlerini açtı, duvar kağıdında bir bölgeyi şişman,güneş gözlüklü birine benzetti; bu benzetiş ise "çocukluktaki buluttan şekil yarat" benzetişine göre çok kaygı doluydu...yatağından kalktı,bir süre terliğini aradı, ters de olsa giydi terlikleri oturma odasına yöneldi her zamanki önceden programlanmış robot edasıyla... oturma odası her zamanki loşluğu ve birşey anlatmak istemezliğiyle karşıladı onu, ne olurdu bir gün de birşey söyleseydi oturma odası?acaba nereye otursam beni daha az mutsuz eder?her zamanki yerine geçti;yani altında atmaya kıyamadığı, güzel poşetlerin olduğu koltuğa... bir süre öylece duvarlara baktı; dünün gazetesinin gözden kaçırdığı yerlerine bakmak için doğruldu ama sonra daha eski gazeteler yerine aceleyle yemek masasına serdiğini hatırladı dünkü gazeteyi...üzerindeki ekmek kırıntılarını silkeledi, salak yarışmalardan birinin yıldız adayının kafasına domates suyu damladığını görmek garip bir şekilde mutlu etti onu...
"deliksiz olmayan uyku göstergesi yıldızlar" her ne kadar gözünün önüne baraj kurmaya kalksa da gazeteyi okumayı tamamlayıp,mutfağa yöneldi...yalnız adam evinin en çok yüklenilen mutfak gereci çaydanlık, her zamanki çilekeşliği ile duruyordu...demliği aldı,çöpe yöneldi...süzülecek suyu kalmayan çay artığını birkaç sert darbeye rağmen demlikten ayıramadı, belli ki demlik artık bir günlük aşk yaşamak istemiyor, bu seferki çay kalıntısından ayrılmaya direniyordu, ama bu direniş uzun sürmedi...çayı koydu;dolaptan zeytini çıkarırken aklından bir zamanlar toplumsal içerikli filmlerin bir numaralı malzemesi olan zama gönderme yapılan bir replik geldi: "vay be zeytin..kim derdi seni bir gün kavanoz müzesine koyup seyredeceğiz..."; hüzünlü komedyenlerden birine aitti bu replik...
bu kez daha eski bir gazete bulup masaya serdi...oldum olası kahvaltının yeri ayrıydı onun için...doymanın önemi olmazdı kahvaltı esnasında...gerçi, çok fazla birlikte vakit geçiren iki sevgili gibi, eski heyecanı bulamıyordu ama,yine de aşkın yerine ilişkiyi besleyebilecek birşeyler koyabilmişti...süzgecin üzerindeki çay taneleri ve zeytin çekirdekleri ,artık kahvaltının sonunun geldiğini hatırlattılar…
giyinmek üzere yatak odasına gittiğinde birden perdeyi aralamak geçti içinden; kalın perdeyi araladı...hüzün loşluğunu dağıtan umut sızdı içeriye...nereden ağzına dolandığını bilmediği bir şarkıyı ıslıklayarak tüp başlıklarını kontrol etti,anahtarını aldığına emin oldu ve kapıyı çekti...
"deliksiz olmayan uyku göstergesi yıldızlar" her ne kadar gözünün önüne baraj kurmaya kalksa da gazeteyi okumayı tamamlayıp,mutfağa yöneldi...yalnız adam evinin en çok yüklenilen mutfak gereci çaydanlık, her zamanki çilekeşliği ile duruyordu...demliği aldı,çöpe yöneldi...süzülecek suyu kalmayan çay artığını birkaç sert darbeye rağmen demlikten ayıramadı, belli ki demlik artık bir günlük aşk yaşamak istemiyor, bu seferki çay kalıntısından ayrılmaya direniyordu, ama bu direniş uzun sürmedi...çayı koydu;dolaptan zeytini çıkarırken aklından bir zamanlar toplumsal içerikli filmlerin bir numaralı malzemesi olan zama gönderme yapılan bir replik geldi: "vay be zeytin..kim derdi seni bir gün kavanoz müzesine koyup seyredeceğiz..."; hüzünlü komedyenlerden birine aitti bu replik...
bu kez daha eski bir gazete bulup masaya serdi...oldum olası kahvaltının yeri ayrıydı onun için...doymanın önemi olmazdı kahvaltı esnasında...gerçi, çok fazla birlikte vakit geçiren iki sevgili gibi, eski heyecanı bulamıyordu ama,yine de aşkın yerine ilişkiyi besleyebilecek birşeyler koyabilmişti...süzgecin üzerindeki çay taneleri ve zeytin çekirdekleri ,artık kahvaltının sonunun geldiğini hatırlattılar…
giyinmek üzere yatak odasına gittiğinde birden perdeyi aralamak geçti içinden; kalın perdeyi araladı...hüzün loşluğunu dağıtan umut sızdı içeriye...nereden ağzına dolandığını bilmediği bir şarkıyı ıslıklayarak tüp başlıklarını kontrol etti,anahtarını aldığına emin oldu ve kapıyı çekti...
iyi ki doğduk.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder