18 Kasım 2008 Salı

Neden


serin bir rüzgarla başladı asla olamayacak biri için sebepsiz gereksiz ve manasız bir hırçınlığa bulaşmam. akşam üstü yağmur getirecek tatlı bir serinliğe sahip bir rüzgardı. camdan sokağı seyrediyordum. yüzüm ellerim saçlarım herşeyim ama herşeyim oradaydı. oysa ki kimse saçlarını bu nemli rüzgara teslim etmek istemiyordu. 2 çingene, içine ipekler, bardak, fincan takımları, ezan okuyan saatler, bıçak setleri, yine de en çok ipekler sığıştırdıkları bohçalarını kaldırıma koymuş sigara içiyordu. evlere buyuredilen çingenelerdendi bu ikisi. hani daha çok bohçacı kadın dediklerimizden. her zaman isimleriyle çağırdıklarımızdan. bohçacı hanife, bohçacı emine gibi. o gün tam olarak neden bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. herşeyin bir anda olacağına dair kusursuz bir saplantım vardı hep. aslında bir daha düşününce o gün kötü hissetmediğimi anlıyorum. çok hüzünlüydüm. bazı muhtemel güzel şeyler asla başıma gelmeyecek gibiydi. adını kim tam olarak koyabilir bilmiyorum. ama ben değilim bu kesin en azından. hüzünlü değildim. üzgündüm sadece. üzgün.
soru soruldugu anda
avucunun icindeki girdapta dönüp duruyorsun iste..
halbuki

neden olana "neden?" diye sorulmaz...

söylemez ki... ve yapılailecek en büyük hata neden sorusunu neden olmayanlara sormak olabilir..

Hiç yorum yok: