21 Kasım 2008 Cuma

''..what we see or seem is (nothing) but a dream within a dream..'' edgar allan poe


"onun dünyasına aşina olmayanlar, rüya görmediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirlerdi?"

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim ki aşağıdaki olaylar tamamen gerçek hayallerden oluşmaktadır. Bilenlerin bildiği evin malum soğuk yapısında kıçı uyurken açıkta bırakma eylemi görülen rüyanın iskeletinde normalden daha büyük kaymalar yaratabiliyor.... Birileri söylemişti senin okuduğun kitapları ben seçmeliyim etkileniyorsun diye. Nerdedir acaba şu an? Okuyormudur bunları? Hangi kitapın hangi sözünü en çok sevmiştir acaba?
Neyse bendeniz gene rüyalar vasıtasıyla orbitalin derinliklerinde uçarken bu sefer bir cenazeyle karşılaşıyorum.Dunya bir düştür.evet, dünya...ah! evet, dünya bir masaldır.

Karanlık ama koyu gri bir hava.. Hani şu insanların dışarı çıkmaktan en nefret ettiği hava.. Yağmur henüz yağmıyor ama belli ki dışarıda yakalanılacak olursa sırılsıklam edecek bir hava ve insanlarda belli belirsiz bir telaş ve huzursuzlanma ve hareketlerinde anlamsız bir acele. Yüzlerin neredeyse hepsi tanıdık. Bazı suratlar tanıdık bir anı ancak yıllar var görüşmeyeli ama bizim Mehdi'nin yüzü ortaokuldan hatırladığım kadarıyla olsa olsa böyle bir gençadam olurdu. Onun ne işi var acaba burada.. Diğer bütün yüzler tanıdık ama onun bu insanlardan herhangi biriyle tanışık olma olasılığından öte aynı şehirde bile bulunmamıştır. Y'u görüyorum, Mehdi'ye doğru gidiyor,omuzları çökmüş. Rusya yaramadı bu adama. Bir ara Y'la ortaokul yıllarımızın geçtiği "ötekiler" ve "siz" arasındaki ayrımı karnımıza kadar hissetmemizi sağlayan M.. şehrine tekrar gidelim bir, çocukluğumuzun anılarını kovalayalım. Kışın gidersek naylon poşetle en yüksek tepesine çıkıp kayalım. Şayet ilkbaharsa kağıttan gemi yapıp kanalda yarıştıralım.Dondurmasına.. Mehdi'yi de ziyaret etmiş oluruz hem. Not almam lazım bu fikirde uzayın kozmik derinliğinde kaybolmadan. Neden sonra kalabalığın içinde minik bir kız çocuğu görüyorum, herkesden daha suskun, yüzü allak bullak, titriyor... ''Ben biliyordum'', '' ben biliyordum '' diye mırıldanıyor. Herkesden ayrı üzülüyor sanki bir bildiği var gibi.. Başım dönüyor ve birden bir odanın içerisindeyim ve açık bir bilgisayar var. Siteye giriyorum simsiyah, kapkara bir index. Yataktan fırlıyorum ve kapıyı açtığımda cenaze devam ediyor.. Çocukları arıyor gözlerim voda,patriot,aliyavuz,r@mco,ultras!,mcan hepsi tastamam orada.. Mezara doğru koşuyorum bir ara mcan'ın yanından geçerken ''cenaze merasiminde ölü gömlürken ellerinizi açıp dua okumazsanız bu hareket ya gayrimuslim yada ateist olduğunuza yorumlanır. ama bunun ayrımını yapacak insan evladı yoktur.'' dediğini duyar gibi oluyorum ve birden N... ve D... 'ile karşılaşıyorum. Kireç gibi bembeyaz suratları vardı. Özellikle N... ile ama ikisiyle beraberken karşılaşma fırsatım olduğu için sevindim. Nitekim onları son zamanlarda haksız yere çok kırmıştım ve bundan üzüntü duyuyordum. Yüzyüze söylemekten belki de aptalca bir gururdan sebep çekindiğim şeyleri burda gayette söyleyebilirdim ama böyle aniden olunca ne diyeceğimi bilemedim. Sadece özür dilerimle açıklanacak bir durum değil nitekim. Hem hatalı bir ifadedir. Özür dilenmez, beyan edilir. Özrün kabulü dilenebilir.
Tekrar odadayım.. Siyah indexe korkuyla tıklıyorum ve karşımda bir yazı beliriyor;
ELVEDA
''Doğumum bile bir kökünden kopma idi. Dokuz yaşıma kadar çevremi, özellikle çevremdeki sessizliği kavramaya çalıştım... Onüç yaşımla Onsekiz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım... Onsekiz yaşımla Yirmiüç yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım. Dünyayı kavradığımı sandım... Yirmidört yaşındayım. Bugün, gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyorum...Kendimi öldürmeye çalışıyorum... Özlemlerim kalmadı.Bırkatım. Hepsini kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım... Ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı.''

Mehdi toprak atıyor mezara, sessiz ip gibi akan gözyaşlarıyla.
Bir kadın feryadı işitiliyor, bir kaç hıçkırış
Susarak haykırıyor bazısı, bazısı ise şokta...
Önce sessiz bir şekilde geliyorum günahlarımdan arınmaya çalışarak ve bir çocuk masumiyetinde ilerliyorum, söylediğim yalanlar ve yaptığım kötülükler geliyor aklıma, toparlamaya çalışıyorum yorgun düşmemem lazım, yaptığım şeylerin alt toplamını alıyorum ömrüm gibi karmaşık sayı çıkıyor, zaten düzgün bir şey de beklemiyordum, gözlerim kararıyor ve sonra tam karşılaşacakken kan ter içinde uyanıyorum, banyoya gidip kafamı kaldırıyorum, her şeye rağmen yaşamanın güzelliği geliyor aklıma, içimdeki kötülüklerden kurtularak hayata iyiliklerle devam edeceğimi sesli olarak iki kez tekrarlıyor, sonra susuyorum, tekrar yatmaya gidiyorum başım öne eğik...

"...kendi payıma ben dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. bu yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. sana izin veriyorum, git. git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu adamın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. dünyadan ve onun binbir halinden korkma."

p.s: Bugün bir aksilik olmazsa ölmeyi düşünmüyorum

Hiç yorum yok: