31 Mayıs 2008 Cumartesi

Gitme Vakti..


Çekip gitme psikolojisinin yerleştiği anlarda seni tutacak birşey bulamazsın malum zamanlarda.İçtiğin rakıdan aldığın tat anlık olur çokça.Sana keyif verdiği zamanlardan sonra kedere boğuluşlarını görürsün içtiğin her kadehte.Olanca kalabalığın içinde yapayanlız güzel düşler kurarsın.Kimse seni anlamaz,hayatın keşmekeşinde kaybolursun.Gördüğün,yüzyüze geldiğin her anda içindeki o masum sevinç kahreder aslında seni.Bir gülüşüne,bir sözüne dünyayı yakacağına inandığın kişi çok uzaklardadır aslında.Başka sevdalar peşindedir.Böyle ayrılık olmaz'ı dinlerken playlistten acı duyarsın olmayan beraberliğine.Acıdan zevk alan bunyene bır gunun daha ızdırabını eklemişindir.Koşmak istersin koşamazsın,gitmek istesen bile acılarının ardından geleceğini bilirsin.Çok mu zordur haykırmak?Koca bir sezon deliler gibi gırtlagını yırtarken,an gelir anlamsızca susarsın.Seni anlamayan,anlamayacak olana isyanın vardır aslında.Söyle,kus içindekileri.Ama nerde..İçindeki hiçbirşeyin değişmeyeceği hissi öldürür seni.Kaybolup giden yıllardır hayatının resmi.Çatlak sesli bir dostunun rakına eşlik ederken dudaklarından dökülen bir cümleyle kaybolursun.' Biz çok sevdik be abi!'...

Hatalarımız çokçadır belki.Ama uğruna hayatımızı koymak istediklerimiz için silinir gider hepsi bir kalemde.Herkesin vazgeçirmeye uğraştığı sevda yolunda katettiklerin senin doğrularındır.İnandıklarının yanlış olduğu gün şehirden sessizce gidişin kaçınılmazdır.Ve bugün kaçınılmaza doğru sürüklenişinin başlangıç günüdür...

Ayrılıkların,terkedişlerin,gitmelerin dahil olduğu sevdalara isyanla..
ultras!

Siyaset Sosyolojisi

Soru 4 - Kendinize üzerinde yaşadığınız/çevrenizle paylaştığınız siyasal-sosyal ortamdan yola çıkarak bir görüngüler dünyası oluşturunuz. Baudrillard 'ın kavramlarını kullanarak ve kitaptan somut örnekler de sunarak, oluşturduğunuz görüngüler dünyasına uygun düşen fenomen ve imgelemleri bulup eşleştiriniz. Elde ettiğiniz anlam haritası bağlamında postmodern siyasal dizgenin modern siyasal terminoloji içerisinde başlattığı tartışmayı, kitaptan öğrendiğiniz kavramsal çerçeveyi içinde yaşadığınız anlam haritasına uyarlayarak sorunsallaştırınız.
4.sorunun doğru cevabını pesindeyiz@gmail.com 'a gönderin, önümüzdeki sezona çift kişilik deplasman bileti kazanın..

25 Mayıs 2008 Pazar

Kombinesiz Sevdalar..


2007-2008 sezonunu şampiyon olarak bitirmemizden sonra başarıyı hızlı bir şekilde maddiyata çevirme arzusundaki yönetim,2008-2009 sezonu kombinelerini vakit kaybetmeden satışa çıkardı ve talep patlaması sonucu çoğu kombine tükendi.Aslında çoğu kişi için garipsenecek bir durum yoktu bunda.Doğru zamanda,doğru hamleler lazımdı ekonomik kalkınma için.Ama bizler üzerimizden geçen bir sezonun biriken borçları için kişilerden,tıkanan kredi kartları için bankalardan kaçarken tükenen KAPALI kombineleri haberi,paraya karşı isyanımızı bir kat daha arttırdı.Eski Açık'ta emek verilen onca yıldan sonra mabedin son yılında KAPALI'yı düşlüyordu bedenler.'Ulan kombineler belki geç çıkar be bu arada borçları kaparız herşey hallolur' , 'Abi bankadan kredi şeklimi yapsak 12 ay vade öder dururuz ödeyemediğimiz gün buzdolabı,televizyon,bilgisayarı alır tepe tepe kullanırlar' diye söylenirken kendi kendimize söylendiklerimizle kaldık yine.Koca bir sezon 'Rezilix'in kahrını çekmemek,sokakta yudumladığın biranın keyfine varırken aklının bi köşesinde bilet kaygısını taşımamak,kış aylarını pas geçip son 4 hafta takımına! koşan seyircinin yükselttiği fiyat tarifesinden etkilenmemek,efsane KAPALI'ya son senesinde bir veda busesi içindi tüm gayretler.Olmadı..Önümüzdeki sezon değişecek çok şey var.Belki eski açık,belki yeni açık,belkide köhne bir biranenin taburesi olacak bizi kucaklayan.Ama değişmeyecek olan tek şey 'Kombinesiz Sevdamız' olacak..

24 Mayıs 2008 Cumartesi

R.I.P


Çin Başbakanı Ven Ciabao, 12 Mayıs'taki depremde ölenlerin sayısının 80 bini geçebileceğini söyledi
YINGXIU - Çin Başbakanı Ven Ciabao, 12 Mayıs'ta meydana gelen depremde can kaybının 60 bini geçtiğini, bu sayının 80 bin ve üzerine çıkabileceğini söyledi.Yalnızca 13 bin nüfuslu Yingxiu’da 8600 kişinin öldüğü belirtiliyor.

22 Mayıs 2008 Perşembe

endüstriyel futbol!




bu yazıyı yazmak için sevincimizin mantıklı boyutlara inmesini bekledim sabırla... bu kadar değerli bir şampiyonluğu böyle çirkinleşmiş görmek içimi acıtıyor ve yazmadan duramazdım.... bu sene iş dolayısıyla son maça gelemedim, çok da hevesim yoktu açıkçası. biz sivas'ta yaşayacağımızı yaşamıştık ama gene dayanamadım kaçtım işten maçın sonuna yetiştim... havada başım bir o yanda bir bu yanda. geçen seneki süpriz şampiyonluğa sevincimden fazlaydı bu sene coşkum. parasız pulsuz, hocasız yabancısız da oluyordu şampiyonluk, inanmak yeterdi. fatih terim de gheorge hagi de hep aynı duyguyu vermişti takıma, seyirciye; inanın. inandık ve gene oldu. yabancı oyuncudan geçilmeyen en büyük rakibimize inat gibi ama miliyetçi bir bakıştan ziyade türk futbolu için önemliydi bu şampiyonluk. yabancılara harcanan paralar altyapılara harcanırsa hem ülkenin futbolu gelişecek hem de sokakta mutsuz ve umutsuz boş boş dolaşan çocuklara bir umut verilmiş olacaktı. işte bu yüzden önemliydi nezdimde yabancısı az bir takımın şampiyon olması. oysa biliyordum bu düşüncelerimin ne denli boş olduğunu. daha çok parası olsaydı altyapıya mı harcayacaktı sanki klüp parasını; daha gösterişli stadlar lazımdı onlara, daha büyük isimli yıldızlar. tam da bu düşünceler geçerken aklımdan gördüm onu. etraf mahşeri bir kalabalık herkes bir kamyonetin peşinden koşuyor. köşesine sinmiş, ürkek gözlerle bakıyor çevresine. simgen o senin, nasıl o ormanın kralıysa sen de yeşil sahaların kralısın. ama işte krallığın bu kadar bu zihniyetle. kafes yerine karanlık çıkar ilişkileriyle çevrilmiş etrafın. kükremek yerine sinmiş sana verilenle yetiniyorsun. uyuşturulmuş gibi boş gözlerle bakıyorsun herkese, herşeye; hakem hatalarına, federasyonun zırvalıklarına, haksızlıklara, kanunsuzluklara. hayvan haklarından nasibini almamış olsan da hiç değilse simgene saygı beklerdim senden. kendisine saygısı olmayanın simgesine saygısı olurmuş gibi. orman değil yerin sirk, oyun değil artık bu show business. yeşil sahalar spor mabedi değil, alışveriş merkezi günümüzde. malın sahada koşuyor, müşterin tribünde bağırıyor. ve sen o korkmuş aslandan daha çaresiz durumdasın. bunu yaratan sen değilsen bile parçası olmaktan rahatsız değilsin. ve artık sevmiyorum seni futbol mahalle arasında gazozuna oynanmıyorsan. Siz değilsiniz GALATASARAY biziz.... son maç doldurduğunuz stada kışın da bekleriz!

ulaşılamıyor


Alışılagelmiş acılarımız vardı bizim ve bir o kadar da yoğun umutlarımız.. çok çocugun sahip olmak istediği bi oyuncak karakterinde başladık hayatlarımıza.. hiç bitmez zannettiğimiz pillerle çalışan oyuncaklardık.. bizim pilimiz, az insanın sahip olabileceği çıldırtan umutlarımızdı.. ama umut bitince yani pil tükenince, bi sonraki jenerasyonlara antika olarak gösterilmekten başka bi işe yaramayan oyuncaklara dönüşme ihtimalimiz de kaçınılmaz oldu..
Şimdi ne oyuncak kaldı ne pil.. kim ne ile oynayacaksa oynasın artık.. ben yokum artık o çoktan seçmeli oyuncak sepetinin içinde.. devir değişti teknoloji gelişti. şimdi pille çalışan oyuncakların yerini, mekanik enerjiye sahip çin yapımı materyaller aldı.. ben de ne mekaniği kaldı enerjinin ne de potansiyeli.
Çok defa yaşadım bu serzenişli zamanları. Paylaşıldığında, etrafta şaşkınlık yaratmayan hikayelerim oldu benim şimdiki gibi.
"Acı çekmeyi seviyorsun sen" diye başlayan sms'ler görür oldu telefonum..
Biz seçmedik bu hayatı deriz ya çoğu zaman, şimdi bunun aksini iddaa edip, ben de 'o'nlara inanır olup, bu kahrolası dertlerin beni mutlu ettiğine inanır olmaya başladım sanırım.
Yine tek seçenekli sınavlara tutulmaktayım bi süredir.
Çoğu zaman hatırlamadığım, ani bi deprem sarsıntısında bilinçaltıma yerleşmiş hareketle yardım istediğim ve periyodik olarak 2-3 yılda bir her terkedilişte elimi açıp dua ederek, unutmak için yardım istediğim tanrı da bütün desteğini esirgemiş durumda..
"Aradığınız tanrıya şu an ulaşılamıyor" sinyaliyle karşılaşıyorum az ama bir o kadarda anlamlı uykularımda..
Periyodik olarak aynı sıkıntıları yaşamak da çok sıkıcı olmaya başladı. Hani acı çekmeyi seven insanım ya, her türlüsünü tadayım bari acıların. Ama yeter artık. Hep aynı kategoriden acılarla deniyor olması da, benim değil de, arayıp da karşılığında "ulaşılamıyor" sinyali aldığım mecraların unutkanlığıdır sanırsam.. yine aynı melodiler çalar kulağımda.

bir şarkının içine sığındım, ayrılıklar dinince haber verin..

18 Mayıs 2008 Pazar

hakettiğimiz şampiyonluk

sezonun başında biz söylemiştik bu takım şampiyon olur demiştik. kandırdık hep sizi; "gidicek başka yer bulamadığımızdan gidiyoruz.." dedik. alakası yok. tiner kokusu çarpmış bizleri, kokladıkça boyamışız, boyadıkça yazmışız, yazdıkça gitmişiz kilometrelerce yolu. saha beş maç kapatılmış, kombine alamamışız yada almamışız. olimpiyatta harbici istanbul takımlarından biriyle oynarken asmışız ilk kez pankartı, en masum olduğu zamanlarken. bolu vardı sonra bolu. geçenlerde yine oturduk içiyoruz, aklımıza geldi güldük. istanbula yakın ama uzak, güzelin ötesinde bi deplasmandı bolu maçı. playofftan bolusporu istiyoruz sırf bu sebepten. ligin başındaki bursa deplasmanı. bir önceki sezonun son haftasında feribotu ve içinde bira servisi bulunan şehirlerarası bursa otobüsüyle yapılan deplasmana bu kez tayfayla geçildi. beş otobüs tıklım tıklım doluyuz. yola çıkmadan önce eski model otobüsleri görünce gözler doluyor. bursadan hem 3 puan hemde biri camsız dört otobüsle dönüyoruz istanbula.. ceza devam ediyor bu kez manisa deplasmanı konuşuluyor. nasıl yapılır nasıl edilir derken bir davet geliyor güzel insanlardan. hayır diyemiyoruz, biniyoruz deplasman dostlarından mercedese hiç uyumuyoruz biralar sular seller gibi.. kral hakan şükürle birlikte kafaya çıkıyoruz manisada, golü atıyoruz çıldırıyoruz.. dönüyoruz yine istanbula.. istanbulumuzun en güzel semtlerinden biri gelmiş lige, keşke kendi semtlerinde oynasalardı diyoruz, bu kez deplasman diye gittik olimpiyata.. herkesin istikameti başka yerleri gösterirken biz gidilmezler arasına çoktan almışız ya kayseriyi, vardır illa gidilcek bi yer diyerekten basketbol kupa çeyrek final maçı için, hemde tur atlama ihtimali milyonda sıfırken, yenik serçeye hadi koçum diyoruz, çanakkaleye geçiyorduk.. çanakkaleye 40-50 km. filan kala, giden her sevgilinin klip çekimi gerçekleşiyor. dönüyoruz yine istanbula.. biraz nefeslenelim bile diyemiyoruz, gidilmedik yer kalmasın be diyerek bu sefer denizlide açıyoruz hayata gözlerimizi, göğe ellerimizi.. iki gol atıyoruz denizlide, dönüşte yemek molası veriliyordu, galibiyet primi ise üç çeşit yemek olarak açıklanıyordu afyondaki tesislerde.. bu seneki deplaseler içerisinde bu deplasmanın yeri bi ayrı oldu.. anlatılmaz yaşanır cinsten derler ya hani.. üç kişiydik istanbuldan, kenyadan gelenlerle kesişti yolumuz pamukkalede. neyse ayrı bi denizli yazısı vardı buralarda bi yerlerde siz oraya bkz. biz yine dönelim istanbula.. geçen sene gidilen çileli antepe gitmedik bu sene denizliyle üst üste binince.. trabzon muhabbeti çok ilginç. oraya da gitmedik ama hani gidemesende yolunda bile olsan aynı sevabı alırsın olayı varya, aynen öyle birşey. gece saat 1e yaklaşıyor, yenikapı açıklarında beyaz renk bir serçe, içinde üç eşgal, serçeyle trabzona nasıl gidilir hesapları yapıyor.. bir kişi daha bulabilseydik belkide şuanda hala dönüş yolundaydık. vakit gidilmesi gereken, haykırılması gereken en önemli deplaseye geldiğinde yine umut vardı içimizde.yine olmadı, koy götüne dedik.. nitekim çok geçmeden aynı yerde çok güzel bir iş yapcaktık.. oftaş deplasmanı için planlar yapıldı sonra. üç bizden iki ordan beş şurdan derken ford transitin sancılı doğumu gerçekleşti. yeni bir deplase dostu kazandık diyorduk giderken, dönüşte götümüz dondu. bir arabanın camı içerden donar mı diyenlere bekleme yapmadan transit gülüyoruz. ufo bile gördük be kardeşim. yine dönüp dolaşıp geliyoruz istanbula. ilk yarı bitti zannediliyordu ki biz burhaniye nereye bağlıdır onu bile bilmezken, kendimizi bayan basketbol deplasmaninda buluverdik. uzun güzel bi yazısı var burhaniyenin, biz yine dönelim istanbula..zaman su gibi akıp giderken hafiften lig ilginç bir hal almaya başlıyor, deplasmanlar daha da zor koşullar altına giriyor. artık öyle deplasmanlara sıra geliyoki istanbula dönemiyoruz (bkz. kenya deplase). sonra dolmabahçeden aşağıya yürüdük kolkola girip.. ardından ankaranın bilinmeyen yerlerinden birinde bir stada gidiliyor kenyadan. girilmedik stad salon bırakılmıyor.. sonrasında yine ankara oluyor, bu defa tescilli gençlere gidiliyor ve dönülüyor.. yüreğine yenik düşenlerin aklına olimpiyat geliyor, sıkıntılı başlayıp güzel bitiyordu. ve son olarak sivas geliyordu önümüze. yine unutulmayacak bir sivas öyküsü yaşandı bitti. biz gelmeye çalıştıkça istanbul kaçtı bizden sanki. mecidiyeköydeki lig, kupa ve avrupa maçlarını yazmaya gerek yok zaten. biz bize ait olmayan yerlerde bize ait bişeyler aramaya -bulamazsak boyamaya- devam edelim yine.. hala gidilmedik şehirler var mutlaka. arada atlamış olduğumuz bişey olabilir, artık normaldir. gittiğimiz hiçbir yerden üzülerek dönmedik bu sene.. senin yolunda yürümekti bizi mutlu eden zaten.. senden sana giden başka yol bilmeyiz biz ve birgün uğrunda biyerlerde yitip gideceğiz Galatasaray..

************************************************************************************

"söylencek çok fazla bişey yok. herşeyden önce bize inançlarını desteklerini "bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan taraftarımıza" bize inanan bütün herkese çok teşekkür ediyoruz. biz hakettiğimizin peşindeyiz.."

#10
Galatasaray
Bayan Basketbol Takımı
(bu röportaj galatasaray.org dan alıntıdır.)

16 Mayıs 2008 Cuma

Pesindeyiz Eskişehirspor


''büyük, onurlu ve seçkin camiamiza... değerli eskişehirsporlu gönüldaşlarım ve eskişehir aşıkları...ben gazeteciyim ve 10 yıldır istanbul'da hürriyetle başlayan bu serüveni sabah'ın ardından bugün vatan gazetesi haber merkezi'nde sürdürüyorum.çoğumuz şehit cenazesi görmüştür ben şehitlerimizin anaları, babalarıyla hem konuşan hem onların o nur ellerini öpmekten onur duyan bir insan, türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak bu satırları yazıyorum. geçen pazar daha aktütün'de 6 fidanımız kırıldı. şemdinli ve eruh baskınlarının ardından sadece güvenlik görevlisi olarak verdiğimiz şehit sayımız 4 bin 800'e dayandı.evet bu cuma gecesi misak-ı milli sınırları içinde nazlı gelinimiz olan dost ve kardeş kent diyarbakırsporla bir maçımız var. diyarbakır'ın ligden düştüğü sezon atılmaya başlayan "pkk dışarı" vb sloganlar, tezahüratlar ne bizim birliğimizi ne de bütünlüğümüzü sağlar. daha da önemlisi 1933'te eskişehir'i ziyaret eden büyük önder mustafa kemal atatürk'ün, "eskişehir seçkin özelliklerle bezenmiş bir halktır" sözüne yakışmaz. şehitlerin ölmeyeceği, türkiye'nin bölünmeyeceği hepimizin canıyla savunduğu olmazsa olmaz gerçeğimiz, duamızdır. ama bir kenti terör örgütüyle anmak ve bunu türkiye'nin önünde yapmanın bize hiçbir şey kazandırmayacağı gibi 1965 ruhunu da zedeleyeceğine inanıyorum.biz anadolu'nun lideriysek ki öyleyiz; birleştirmek, kucaklamak, yeniden inşaa etmek; yani en zoru, bize düşen görev ve ülkemiz için omuzlayıp kaldıracağız en kutlu yük olmalıdır. bütün taraftarlarımızdan bu duyarlılık ve hassasiyet içerisinde, düşman yaratmadan tam aksine içinde önyargılı olanları bile kazanacak davranışı sergilemesini hem diliyorum hem umuyorum...cumartesi günkü gazetelerin spor sayfalarında galibiyetimiz anlatılırken:"eskişehir taraftarı diyarbakır'ı kucakladı" manşetlerini inşallah hep birlikte okuruz.diyarbakır'ı, batman'ı, şemdinli'yi, yüksekova'yı, hakkari'yi, şırnak'ı, cizre'yi, uludere'yi, idil ve nusaybin'i, mardin'i, kızıltepe'yi, silopi'yi, güçlükonak'ı, aktütün'ü gören ve bilen bir gazeteci olarak koca bir bölgemizi düşünmek gerçekten yurtsever olmanın gereği... bu satırların yazıldığı gibi algılanmasını diliyorum. farklı algılayabilecek dostlarım da şunu bilsin ki, "sen edirnekapı şehitliği'nin yolunu bilmezsin ben şükürler olsun ki her bayramın arifesinde o şehitlerin anasıyla babasıyla ağlarım..."alp&er ''


Biz bu acıyı biliyoruz..acınız acımızdır

























pray for those who still under the ruins of the massive earthquake in shichuan, china

你的疼痛是我们的疼痛

8 Mayıs 2008 Perşembe

Bu bir deplasman hikayesidir..

Geçen sezon gidilip efsaneleşen Sivas deplasmanı hafızalarda hep yerini korudu koca bir sene boyunca. Çokça muhabbetleri yapıldı,anıları dillerden düşmedi hiç. Geriye doğru özlemlerimiz çığ oldu geçen bir senenin ardından. Ufukta delicesine beklenen Sivas yolu vardı. Bu kez ilkine göre farklı olacaktı gelmeyenleri, gelemeyenleri ile..
Yoğun geçen bir haftanın ardından telefon trafiği,zorlamalar, yapılan hesaplar, kredi kartının köşesinde kalan üç beş kuruş ile gidilmesi zaten kesin olan deplasman için tüm engeller ortadan kalkmıştı. Bu kez araç koltuklu olucaktı. Ondülün saçın götümüzde bıraktığı şekillerin uzun süre ortadan kaybolmaması koltukluya yöneltmişti bizi. Starex fiyatları araştırıldı, dobloya dönüldü, tren mi acaba denildi ama Voda'nın patronunun kıyağı ile Kore-Japonya taraflarından vazgeçemeyen bünyemiz Mitsubishi ile mutluluğa yol alıcaktı bu kez..

İstanbul'dan voda ve seer tarafından teslim alınan araç konya ve eskişehirden geleceklerle Ankara'da geçen sene güzel anılarla bıraktığımız parkta buluşmak üzere yol alır. Geçen yıl uzun saatler bekleyenlerin yüzünde yine aracın geç gelme endişesi hakimdir parkta. Evet bu senede geçen senenin aynısı tekrarlanır araç maksimum rötarla varır Ankara'ya. Fakat bu kez parkta beklemekte olanlar ilginç bir geceye tanıklık ederler. Köpeği ile aynı şişeden bira içen bi adamın hayat hikayeleri, on metrelik bi yol uzerinden dakikalarca dolaşan bi adam, sık sık nefesini hissettiren Ankara'nın kolluk kuvvetleriyle geçen gerilimli bir gece..


Sonunda beklenenler geç de olsa gelir. Hasret giderilir, sevgiliye koşmanın ve bir yıldan beri konuşulan güne varmanın heyecanı ile yola çıkılır. Geçen seneden eksikler var göze çarpar yoklamada yok yazılırlar bu deplasede. Herkesin yüzünde beklenen güne ermenin verdiği mutluluk göze çarpar. Alkolün ve birbiri ardına patlayan bestelerin eşliği ile sabahın ilk ışıkları uykusuz bi şekilde görülür. Aracımız bozuk satıhlı yollarda bir ceylan gibi sekerek yol alırken çukurlardan dolayı bardağa dolmayan votkanın siniri hakimdir araçta. Hep geçen yıl konuşulur, burda bu vardı, işte orası, burda durmuştuk söylemleri düşmez ağızlardan.

Yolun bir bölümünde doğanın kısmi güzelliğiyle gaza gelen ben 'ulan burda ınsan ölür mü bak doğaya, bak sabahın köründe ayaklanmış olan insanlara' derken ramco'nun deplasmana damga vuran sözü gelir : ' hınca hınç dolu bir mezarlığı göstererek ölür niye ölmesin bak ölmüşler işte..'

Gittikçe bitmeyen yol, sıkça karşılaşılan 34 plaka araçlar ile yola devam edilir. Bir molanın zamanıdır artık fakat hep sene özlemi var ya akıllarda aynı yerde duralım. Yaklaşık 60 km boyunca sanırım burası, şu virajı dönünce, olm orası yıkılmış bak çift yol yapmışlar derken artık yeter denilip yine ona benzer bi yerde durulur. Votkalar açık havada tazelenir, derenin akan suyunda promosyon jiletle sakal tıraşı olan seer izlenir, biraz dinlenilir. Ama 'o' yerde durmadan rahat edemicek olan ben ısrarla devam edelim bulalım orda duralım söylemlerinden ahaliyi bunaltınca yola tekrar koyulunur. Kaç km aradığımız yeri 100 metre ileride buluruz. İşte o an geçen yıl canlanır insanın gözünde. Bir acaip durumdur bizler için. Duvarlara, boyadığımız tabelalara bakarız hemen silikte olsa durmaktadır yazılar. Spreyler hemen çıkarılır aynı yazıların üzerinden geçilir seneye gelir yine tazeleriz diyerek mekandan ayrılınır.



Saat daha erken olsa bile Sivas'a ulaşma isteği herkeste artmıştır. Hızlı bi şekilde yol alınır. Ve Sivas tabelası göz kırpar bize. Adettendir ya durulur, boyama işlemi gerçekleştirilir, foto alınır. Bu tabela için bir beste bile çıkmıştır aslında. Gelmeyenlere giydirmek için dökülür dudaklardan..'' Sivas tabelasında yeniden duralım, geçen seneki gibi bir foto yapalım, iki resim arasındaki farkı bulup, gelmeyen ibneleri bir bir sayalım''.. şeklinde kulakları yeterince çınlatan bir dörtlükle şehre girilir.


Şehir girişinde güvenlik kordonunun oluşu ve şehir merkezine girilemeyişi haberi geldikten sonra kamufle olunup son gaz şehre girilir. Stadın etrafında bir durum tespiti yapıp geri dönülür. Maça daha saatler vardır ve açlık sorun haline gelmeye başlamıştır. Bir iki soruşturmayla şehir girişinde bi yer tespit edilir. Mekana teşrif edilir, kahvaltı adı altında verdikleri on zeytin, dört parça kaşara sekiz kişiyi doyurmayı planlıyan müessese çıkardığı hesapla hepimizi hayrete düşürür. İstanbul'un geliyor olması iştahlarını kabartmış anlaşılan biz her türlü geçiririz düşüncesiyle günü kurtarma gayretlerinden güzel örnekler sundular. Hepsine teşekkürlerimizi sunarız.

Maç saatinin yaklaşmasıyla İstanbul'dan gelen 7 otobüs ve 5-6 minübüs ile şehre çıkarma yapılır. Stadın orda deplasman tribününe giden dar uzun bir caddedeki yüzlerce sivaslı arasından geçilerek yol alınır. Tabi klasik anadolu halkının el-kol, küfür hareketleri ile boşalan otobüsleri görüp kaçan sivaslılar bir tebessüm bırakır herkeste..



Bilet sıkıntısının çok oluşu ayrılan yerden fazla taraftarın gelişi ile turnikedeki zor anlardan sonra güç bela tribündeki yerler alınır. Bir anadolu kahramı gibi lanse edilen sivasın tribünlerindeki bi kaç pankart ve geçen seneden tanıdık olduğumuz seyirci! kitlesi yine göze çarpar. Herkesin yüzündeki heyecan okunmaktadır. Bu ifadeleri destekleyen inanılmaz, anlatılması zor değil imkansız olan, bizi alıp götüren bi kaç dakikada onlarca duyguyu yaşatan bi maç yaşanır. Sonucunda aslanlar formanın hakkını vererek galip gelmesini bilirler. Kendi takımının değil başkalarının menfaatleri peşinde koşan bir teknik direktöre ve başkana sahip bir takım için inanmışlık ve başarıdan söz edilebilirmi ki ? Boşverin siz anadolunun başarısını khalkedon çocuklarına çalışın.. Belki gün olur o kulüpte yönetime girersiniz, belki gün olur o renklere asker selamı çakarsınız. Zaten sizinde isteğiniz bu değil mi? Bu arada değinmeden geçemicem geçen senede aynı terbiyesizliği yapan 1291 numaralı basın görevilisi sivasta şaklabanlıklarına tam gaz devam ediyor. Sonu hayrolsun diyoruz. Gözlerinin içine baka baka söylediklerimizden sonra yüzünde oluşan tebessümler zaten kimin çocuğu olduğunuda ortaya koyuyor.

Artık Sivas'tan ayrılma vakti geliyor. Mutluluklarımızı yanımıza alıp çılgınca yağan yağmur altında yola koyuluyoruz. Sabah kaçta varırız, işe yetişir miyim soruları kafalarda dönerken, lastiğimizin patlama sesiyle uyanıyoruz. Kazanın ucundan dönerek yol kenarında duruyoruz. Yerleşim yerleriyle yakından uzaktan alakası olmayan bi yerde bekliyoruz. Yardımımıza jandarma geliyor. Yaklaşık 2 saat kadar bekliyoruz. Muhtemelen yatagından kaldırılmıs bır lastık ustasının getirilerek sallama bi iş yapmasıyla yola devam ediyoruz. Gün ağırırken ikinci kez lastik patlama sesi geliyor yok artık diyoruz. Sabahın körü araç bile geçmeyen bi yer mecburen en yakın gözüken yerlesime yürümek gerekiyor. Araçtan iki gönülsüz mecburen köye yol alıyor lastikçi için. Gelen haberer kötü elde lastik yok başka bi şehirden lastik gelicek. Bi çay olsa diyoruz derken beton fabrikası kucak açıyor bize. Sağolsunlar sıcak çaylarını, tuvaletlerini esirgemiyorlar bizlerden. Uzun bi beklemenin ardından sorun çözülüyor yola tekrar devam ediyoruz. Maç biteli 12 saat olmuş herkes işine, gücüne dönmüş biz daha Yozgattayız. Olsun be diyoruz. Yine efsaneleşiyor ya sivas yolu bi de beraberiz bu kadar mutluluk yeter bize. Artık acelemiz yok durarak, içerek, ağır ağır gidiyoruz. Ankara'ya varıyoruz akşam saatlerinde. Otogarda inenler var. Ayrılık her zaman olduğu koyuyor. Ama bi şekilde yol alma vakti. Vedalaştıktan sonra çıkıyoruz İstanbul yoluna. Sanki 3 gündür yollarda değilmişiz gibi dimdik, gülerek yolumuza devam ediyoruz. Yavaş yavaş kavgamızın şehri beliriyor ufukta. Gişelerden ücretsiz geçme hakkını kullanarak suyun bize ait olan tarafına varıyoruz. Aracı teslim edip evlerimize yol alıyoruz ağır ağır. Eve vardığımda şöyle bi saate bakıyorum Salı 01 :20. Cumartesi günü akşamüstü başlayan deplasman 58 saat sürüyor ironik bir biçimde. Konya deplasmanına bir deplasman 3 gün sürer mi? diyen voda'ma 4. güne girdik diyor gülüyorum...
İlki gibi güzel, farklı, mutluluklarla doluydu. Bir sonraki sene tekrar görüşmek üzere. Biz yine geleceğiz...

1 Mayıs 2008 Perşembe

Size Geliyoruz Allahsızlar!





4 Mayıs 2008 @ Sivas 4 Eylül Stadı
19.00
p.s: Kalbini kırdığımız duyarlı Sivas'lı lardan özür dileriz!

Korku Cumhuriyeti




















Yöneticilerin halka karşı hiçbir hukuk kuralıyla bağlı olmadığı yönetim biçimi. Günümüzde hukuk devleti kavramının karşıtı olarak kullanılan terimin tarihsel kaynağı, mülk devlet kuramından sonra ortaçağda ortaya çıkan polis devleti kuramıdır.
Bu kurama göre hükümdar devlet adına yetkilerini kullanırken yalnızca tanrıya ve vicdanına karşı sorumluluk taşır. Hükümdarın emirlerini uygulayan memurlar da halka karşı hiçbir hukuk kuralıyla bağlı değildir. Hükümdarın emirleri birer hukuk kuralı sayılır; halkın kayıtsız şartsız bunlara uyması gerekir.
Modern çağ siyasal terminolojisinde, polis devleti terimi monarşik olmayan siyasal biçimler için de kullanılır. Bu bakımdan askeri ya da sivil diktatörlüklerin ya da otoriter rejimlerin hukuk karşısındaki konumu değerlendirilirken, polis devleti nitelemesi kullanılır. Özellikle klasik faşist rejimler (Nazizm, İtalyan faşizmi) ile Stalin dönemi Sovyet yönetimi polis devletinin tipik örnekleri sayılır.


Bu açıklamadan sonra ey dersaadet valisi boyunsuz muammer paşa, utanmıyacak mısın? kafanı yastığa koyduğunda o kadar işçinin, öğrencinin, mazlumun annen ve senin hakkındaki iyi dileklerinden rahatsız olmayacak mısın? ama sen acil servis kapısına gaz bombası atan polisin valisisin, vicdan sahibi değilsin.


böyle bir günde olur olmaz ahmed arif´in sesi gelir kulagimiza;

vurun ulan

vurun ben kolay ölmem!