8 Mayıs 2008 Perşembe

Bu bir deplasman hikayesidir..

Geçen sezon gidilip efsaneleşen Sivas deplasmanı hafızalarda hep yerini korudu koca bir sene boyunca. Çokça muhabbetleri yapıldı,anıları dillerden düşmedi hiç. Geriye doğru özlemlerimiz çığ oldu geçen bir senenin ardından. Ufukta delicesine beklenen Sivas yolu vardı. Bu kez ilkine göre farklı olacaktı gelmeyenleri, gelemeyenleri ile..
Yoğun geçen bir haftanın ardından telefon trafiği,zorlamalar, yapılan hesaplar, kredi kartının köşesinde kalan üç beş kuruş ile gidilmesi zaten kesin olan deplasman için tüm engeller ortadan kalkmıştı. Bu kez araç koltuklu olucaktı. Ondülün saçın götümüzde bıraktığı şekillerin uzun süre ortadan kaybolmaması koltukluya yöneltmişti bizi. Starex fiyatları araştırıldı, dobloya dönüldü, tren mi acaba denildi ama Voda'nın patronunun kıyağı ile Kore-Japonya taraflarından vazgeçemeyen bünyemiz Mitsubishi ile mutluluğa yol alıcaktı bu kez..

İstanbul'dan voda ve seer tarafından teslim alınan araç konya ve eskişehirden geleceklerle Ankara'da geçen sene güzel anılarla bıraktığımız parkta buluşmak üzere yol alır. Geçen yıl uzun saatler bekleyenlerin yüzünde yine aracın geç gelme endişesi hakimdir parkta. Evet bu senede geçen senenin aynısı tekrarlanır araç maksimum rötarla varır Ankara'ya. Fakat bu kez parkta beklemekte olanlar ilginç bir geceye tanıklık ederler. Köpeği ile aynı şişeden bira içen bi adamın hayat hikayeleri, on metrelik bi yol uzerinden dakikalarca dolaşan bi adam, sık sık nefesini hissettiren Ankara'nın kolluk kuvvetleriyle geçen gerilimli bir gece..


Sonunda beklenenler geç de olsa gelir. Hasret giderilir, sevgiliye koşmanın ve bir yıldan beri konuşulan güne varmanın heyecanı ile yola çıkılır. Geçen seneden eksikler var göze çarpar yoklamada yok yazılırlar bu deplasede. Herkesin yüzünde beklenen güne ermenin verdiği mutluluk göze çarpar. Alkolün ve birbiri ardına patlayan bestelerin eşliği ile sabahın ilk ışıkları uykusuz bi şekilde görülür. Aracımız bozuk satıhlı yollarda bir ceylan gibi sekerek yol alırken çukurlardan dolayı bardağa dolmayan votkanın siniri hakimdir araçta. Hep geçen yıl konuşulur, burda bu vardı, işte orası, burda durmuştuk söylemleri düşmez ağızlardan.

Yolun bir bölümünde doğanın kısmi güzelliğiyle gaza gelen ben 'ulan burda ınsan ölür mü bak doğaya, bak sabahın köründe ayaklanmış olan insanlara' derken ramco'nun deplasmana damga vuran sözü gelir : ' hınca hınç dolu bir mezarlığı göstererek ölür niye ölmesin bak ölmüşler işte..'

Gittikçe bitmeyen yol, sıkça karşılaşılan 34 plaka araçlar ile yola devam edilir. Bir molanın zamanıdır artık fakat hep sene özlemi var ya akıllarda aynı yerde duralım. Yaklaşık 60 km boyunca sanırım burası, şu virajı dönünce, olm orası yıkılmış bak çift yol yapmışlar derken artık yeter denilip yine ona benzer bi yerde durulur. Votkalar açık havada tazelenir, derenin akan suyunda promosyon jiletle sakal tıraşı olan seer izlenir, biraz dinlenilir. Ama 'o' yerde durmadan rahat edemicek olan ben ısrarla devam edelim bulalım orda duralım söylemlerinden ahaliyi bunaltınca yola tekrar koyulunur. Kaç km aradığımız yeri 100 metre ileride buluruz. İşte o an geçen yıl canlanır insanın gözünde. Bir acaip durumdur bizler için. Duvarlara, boyadığımız tabelalara bakarız hemen silikte olsa durmaktadır yazılar. Spreyler hemen çıkarılır aynı yazıların üzerinden geçilir seneye gelir yine tazeleriz diyerek mekandan ayrılınır.



Saat daha erken olsa bile Sivas'a ulaşma isteği herkeste artmıştır. Hızlı bi şekilde yol alınır. Ve Sivas tabelası göz kırpar bize. Adettendir ya durulur, boyama işlemi gerçekleştirilir, foto alınır. Bu tabela için bir beste bile çıkmıştır aslında. Gelmeyenlere giydirmek için dökülür dudaklardan..'' Sivas tabelasında yeniden duralım, geçen seneki gibi bir foto yapalım, iki resim arasındaki farkı bulup, gelmeyen ibneleri bir bir sayalım''.. şeklinde kulakları yeterince çınlatan bir dörtlükle şehre girilir.


Şehir girişinde güvenlik kordonunun oluşu ve şehir merkezine girilemeyişi haberi geldikten sonra kamufle olunup son gaz şehre girilir. Stadın etrafında bir durum tespiti yapıp geri dönülür. Maça daha saatler vardır ve açlık sorun haline gelmeye başlamıştır. Bir iki soruşturmayla şehir girişinde bi yer tespit edilir. Mekana teşrif edilir, kahvaltı adı altında verdikleri on zeytin, dört parça kaşara sekiz kişiyi doyurmayı planlıyan müessese çıkardığı hesapla hepimizi hayrete düşürür. İstanbul'un geliyor olması iştahlarını kabartmış anlaşılan biz her türlü geçiririz düşüncesiyle günü kurtarma gayretlerinden güzel örnekler sundular. Hepsine teşekkürlerimizi sunarız.

Maç saatinin yaklaşmasıyla İstanbul'dan gelen 7 otobüs ve 5-6 minübüs ile şehre çıkarma yapılır. Stadın orda deplasman tribününe giden dar uzun bir caddedeki yüzlerce sivaslı arasından geçilerek yol alınır. Tabi klasik anadolu halkının el-kol, küfür hareketleri ile boşalan otobüsleri görüp kaçan sivaslılar bir tebessüm bırakır herkeste..



Bilet sıkıntısının çok oluşu ayrılan yerden fazla taraftarın gelişi ile turnikedeki zor anlardan sonra güç bela tribündeki yerler alınır. Bir anadolu kahramı gibi lanse edilen sivasın tribünlerindeki bi kaç pankart ve geçen seneden tanıdık olduğumuz seyirci! kitlesi yine göze çarpar. Herkesin yüzündeki heyecan okunmaktadır. Bu ifadeleri destekleyen inanılmaz, anlatılması zor değil imkansız olan, bizi alıp götüren bi kaç dakikada onlarca duyguyu yaşatan bi maç yaşanır. Sonucunda aslanlar formanın hakkını vererek galip gelmesini bilirler. Kendi takımının değil başkalarının menfaatleri peşinde koşan bir teknik direktöre ve başkana sahip bir takım için inanmışlık ve başarıdan söz edilebilirmi ki ? Boşverin siz anadolunun başarısını khalkedon çocuklarına çalışın.. Belki gün olur o kulüpte yönetime girersiniz, belki gün olur o renklere asker selamı çakarsınız. Zaten sizinde isteğiniz bu değil mi? Bu arada değinmeden geçemicem geçen senede aynı terbiyesizliği yapan 1291 numaralı basın görevilisi sivasta şaklabanlıklarına tam gaz devam ediyor. Sonu hayrolsun diyoruz. Gözlerinin içine baka baka söylediklerimizden sonra yüzünde oluşan tebessümler zaten kimin çocuğu olduğunuda ortaya koyuyor.

Artık Sivas'tan ayrılma vakti geliyor. Mutluluklarımızı yanımıza alıp çılgınca yağan yağmur altında yola koyuluyoruz. Sabah kaçta varırız, işe yetişir miyim soruları kafalarda dönerken, lastiğimizin patlama sesiyle uyanıyoruz. Kazanın ucundan dönerek yol kenarında duruyoruz. Yerleşim yerleriyle yakından uzaktan alakası olmayan bi yerde bekliyoruz. Yardımımıza jandarma geliyor. Yaklaşık 2 saat kadar bekliyoruz. Muhtemelen yatagından kaldırılmıs bır lastık ustasının getirilerek sallama bi iş yapmasıyla yola devam ediyoruz. Gün ağırırken ikinci kez lastik patlama sesi geliyor yok artık diyoruz. Sabahın körü araç bile geçmeyen bi yer mecburen en yakın gözüken yerlesime yürümek gerekiyor. Araçtan iki gönülsüz mecburen köye yol alıyor lastikçi için. Gelen haberer kötü elde lastik yok başka bi şehirden lastik gelicek. Bi çay olsa diyoruz derken beton fabrikası kucak açıyor bize. Sağolsunlar sıcak çaylarını, tuvaletlerini esirgemiyorlar bizlerden. Uzun bi beklemenin ardından sorun çözülüyor yola tekrar devam ediyoruz. Maç biteli 12 saat olmuş herkes işine, gücüne dönmüş biz daha Yozgattayız. Olsun be diyoruz. Yine efsaneleşiyor ya sivas yolu bi de beraberiz bu kadar mutluluk yeter bize. Artık acelemiz yok durarak, içerek, ağır ağır gidiyoruz. Ankara'ya varıyoruz akşam saatlerinde. Otogarda inenler var. Ayrılık her zaman olduğu koyuyor. Ama bi şekilde yol alma vakti. Vedalaştıktan sonra çıkıyoruz İstanbul yoluna. Sanki 3 gündür yollarda değilmişiz gibi dimdik, gülerek yolumuza devam ediyoruz. Yavaş yavaş kavgamızın şehri beliriyor ufukta. Gişelerden ücretsiz geçme hakkını kullanarak suyun bize ait olan tarafına varıyoruz. Aracı teslim edip evlerimize yol alıyoruz ağır ağır. Eve vardığımda şöyle bi saate bakıyorum Salı 01 :20. Cumartesi günü akşamüstü başlayan deplasman 58 saat sürüyor ironik bir biçimde. Konya deplasmanına bir deplasman 3 gün sürer mi? diyen voda'ma 4. güne girdik diyor gülüyorum...
İlki gibi güzel, farklı, mutluluklarla doluydu. Bir sonraki sene tekrar görüşmek üzere. Biz yine geleceğiz...

Hiç yorum yok: