evlerimizden ayrılmamızla birlikte her birimizin içine bir huzur dolmuştu sanki yine bilmiyoruz sebebi nedir niye.. haftanın en güzel gününü yani cumartesiyi yine beyoğlunda omuzladık bir kez daha.. ultras! ın yanına teşrif edene kadar stencılları hazırlamış bile.. cuma gecesi şiddetli sağnak yağmur altındaki manasız bir halı saha mücadelesi yüzünden bedenlerimizin isyanlarda olmasına rağmen yolu düşündükçe eldeki biraya daha sıkı sarılıp daha hızlı akmasına neden oluyoruz zamanın.. tünelden başlıyoruz bir elde akçalı bir elde stencıl, ekibe seer da katılmış, voda yorgun, ultras! düşünceli. eloy'a gelene kadar ara sokaklarda kaybettiriyoruz izimizi kendimizden kaçıyormuşcasına.. çünkü biz kendimiz stencıl olmuşuz haberimiz yok.. millet basıp basıp duruyor kafamıza.
yeni bitirilmiş bir vize dönemi, yedi günde girilen onbir sınav, nisanın ortasında yağan sağnak yağışın ertesinde değişik bi heycanla ve hirsla taksim tünelden başlayan protestolu bakışlarla yaptığımız yürüyüşümüzü dolmabahçe stadı önünden geçip ortaköye kadar yürüyerek gecenin üçünde bitiriyoruz.. buz gibi bir evde iki üç saat kestirelim de yolda uyuklamayalım dedik ama ne mümkün.. seer hemen bir üst katta sıcak yatağında uyurken biz ultras! la donuyoruz, titriyoruz, üşüyoruz Galatasaray.. sabah oluyor, aracın kalkmasına az bir zaman kalmış.. hemen hazırlanıyoruz ve mecidiyeköy yolunu tutuyoruz.. orda bizi Galatasaray tribünlerine ömrünü vermiş bir abimiz karşılıyor..
biri daha var beklenilen, gelmeyeceğini öğreniyoruz, nörotoksiklerimiz tavan yapıyor, kral olsak her birimiz şu hayatta, birlikte olamadıktan sonra neye yarar diyerek kaptana yükleniyoruz bu sorunsallı dakikalarda.. bu deplasmanımızda günün içeceği bolca votka ve azcık bira.. yol boyu içiyoruz, izmit civarında kimsenin kahvaltı bile yapamadığı akıllara geliyor ve ufak bir atıştırma molası veriliyor.. çok kısa süren bu moladan sonra tekrar kaldığımız yerden votkalanmaya devam ediyoruz.. sapanca dolaylarında sarsılıyoruz, sağ arka lastiğimiz patlıyor.. alkolün bunda bi etkisi olabilir mi diyoruz, kendimize şaşırıyoruz. neyseki stepne sağlama alınmış durumda, lastiği değiştirip bolu girişinde zorunlu olarak duruyoruz..
bu esnada lastik tamir edilirken seer in gel kuçu kuçu diyerek sevmeye çalıştığı doberman marka köpek bizimkinin elini kapmaya çalışıyor olmuyor pantalonuna asılıyor, seer kendini dobermandan zor kurtarıyor.. lanet olsun içindeki gelişmemiş hayvan sevgisine diyoruz.. tekrar yola koyuluyoruz bolu dağını tırmanmak üzere.. bu esnada serviste votka servisi üzerimize ihale ediliyor.. elmalı revaçta.. seer uyarıyor, çalkalasana elmayı diyor.. sıra vişneye geldiğinde yeni birşey öğreniyoruz kendisinden.. elma çalkalanır, vişne çalkalanmaz. çalkalarsan dökersin :) neyseki cafer usta gözüküyor bolu dağında.. insan değilmişcesine yenilen bir yemek.. fazla üzerinde durmak hatta hatırlamak bile istemiyoruz o böbrek mevzusunu.. muhteşem yemeğin ardından tekrar ankara yoluna düşüyoruz.. ramço yarım saatte bir arıyor.. biz ona kalan kilometreleri o ise bize kalan cephaneyi anlatıyor.. sonunda ankara gişelerinden geçiyoruz fakat öyle bir geçiyoruzki şehir merkezi girişini kaçırıyoruz.. ankarayı tersten dolanıp saatli kale arkasına maçın başlamasına sadece elli dakika kala giriyoruz.. ramço ve onur karşılıyor bizi.. hasret yine bitiyor bir kez daha sona eriyor.. stad karşısındaki parka geçip biraz takılıyoruz ve ardından turnikelere doğru ilerliyoruz.. heryer kuyruk, hemde uzunca kuyruklar.. ne işimiz var kuyrukta haydi bakalım istanbul göster enerjini diyerek direk ilk gözümüze kestirdiğimiz sıraya girip turnikede buluyoruz birbirimizi.. içeriye girmemizle maç başlıyor..
Ankara da yıllar sonra görülen en güzel deplasman tribünü bu.. hem ekranları başında olanlar bizi smsleriyle daha çok gaza getiriyor, hemde açık seçik net bir şekilde gözüken gençlerbirliği tribünündeki bize bakan insanların yüz ifadelerinden nasıl bir tribün yaptığımı anlamamız zor olmuyordu.. son dakikalara kadar golü arayan taraf biz oluyoruz.. yine yıllar evvel trenle yapılan bir ankaragücü deplasesinde son dakikada karanın attığı golle alınan üç puan geliyor aklıma.. ben bunu düşünürken gol oluyor, herkes tellere koşuyor.. tellerin ardındaki umuduna sarılmak istiyor.. bu zorlu deplasmandan almış olduğumuz üç puanla bizde rahatlıyoruz.. dönüş daha bir rahat olur diyoruz.. vakti geliyor ayrılığın.. maçtan önce birbirimizi gördüğümüzdeki o masum gülüşlerin yerini ağlamaklı hüzünlü bakışlar alıyor..
kardeşlerimizle vedalaşarak servise biniyoruz tekrar... dönüş çok rahat oluyor ve yolculuğumuzun sonunda sanırsam hepimiz hemfikiriz:
Ankara nın en güzel yanı, İstanbul a dönüşü ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder