26 Haziran 2009 Cuma

Büyük Ayrılık Otogarı..




Sona gelinen şehrin elle tutulur en güzel yanıydın aslında.Gülüşünde hayatın anlamını,dilinden dökülen her kelimede farklılığı bulmuştum.Sabahları güne erken uyanmak için en güzel neden,fakültenin yolunu tutarken adımların sıklaşmasını sağlayan garip mutluluk,karşı karşıya gelinen her anda lise zamanlarının heyecanını yaşatan sendin.Hayatın çokça anlamıydın bana göre..

Bir çeyreği devirmek üzere olduğum hayatımın hiç bir döneminde şu koca bünye bu heyecanı hiç duymamış,yaşamamıştı.Her şey bitti dediğim anda benim için olmasa bile şehre geri dönüşün,gittiğin gün hoşçakal bile demeyişinin psikolojisini silip atmıştı bir anda.Yine beraber vakit geçirebilmek için doğan zaman,oturup dakikalarca gülüşünü izlemek için hayal kırıklığının şehrinde fırsattı adeta bu..

Gittiğin günden sonra hiç alıştıramamıştım aslında kendimi yokluğuna.Söylemiştim de zaten bir şekilde hayatım içinde ol gitme diye.Ben hiç bir zaman gitmeni kabullenemeyecektim.Umudun peşinden sürüklenip elde olandan fazlasını verip,kısacası salt mutluluğu bir kenara koyup senin mutluluğun üzerinden mutlu olma gayesindeydim..

Etrafımdaki onca insan sordu da bana bunu.Ya birader hastamısın yahu?Ne gerek var?Giden gider kendi kaybeder.Yapılan çoğu genellemede olduğu gibi bu ve bunların alayıda içi boş ve anlamsızdı tabiki de.Evet giden gider ha kendisi kaybeder yada etmez ama senin çok şeyler kaybettiğin yada şarkı sözünde söylediği gibi her giden bir parça alıyor benden gerekli açıklamayı karşılayacak kadar içi dolu bir sözdü aslında..

Geriye dönüp baktığımda beraber geçirilen şu üç günlük sürede ne kadar keyif aldığımı,ne kadar hayata bağlandığımı anladım.Sanki bu rüya hiç bitmeyecek,beyaz melek ellerinle kestirdiğin otobüs biletinin saati geldiğinde gitmeyecek gibiydi.Gitti..

Hayatımda otogarları,tren garlarını hiç sevmedim,sevemedim,nefret ettim.Aslında sadece bunlar değildi nefret ettiklerim.İçinde ayrılığa kucak açan her alan nefretimin karşılığı oldu.Otogara doğru yol alırken fonda sezen haykırıyordu kolay olmayacak elbet üzülüceğiz diye.Dikiz aynasından gözlerine bakmaya korktum.Unut benide her yalan gibi unut diye manidar şekilde ilerlerken şarkı sanki unutucağım korkusunu verdi o an.Evet unutmaktan,vazgeçmekten korktum.Şu şehirde verdiğim mücadelenin,akıttığım gözyaşlarının,elimde rakı kadehiyle sabah güneşini kucakladığım günlerin anlamsızlaşmasından korktum.Korkularla yüzleşmek lazım derler ya hiç gerek yok.Yüzleşmekten kasıt canını yakıcak olan bir korkuysa,zaten dibe vurmuş bünyene daha da azap çektirmenin anlamı yoktur..

Hayatımda çok el salladım gidenlerin arkasından.Nefretle bahsettiğim otogarlardan da bir dünya insanı uğurladım.Üzüldüm de yolcu ederken.Ama hiç biri bu kadar canımı yakmadı.Sanki daha önce yaptığın gibi sessizce,bir hoşçakal bile demeden gidişin daha acısızdı.Bu sefer hareket vakti anos edildikten sonra sadece içten bir gitme diyebildim.Gitme..Daha fazlasını konuşamadım.Susupta baktığın anlarda gözyaşı görmek istedin belki de ama ben zaten için için ağlıyordum.Hoşçakal diyip,karanlık bir otobüsün camından el salladığında hayat o an,orada durdu zaten benim için.Kısa bir süre içinde de gözden kayboluşunu izledim çaresizce.Kendime geldiğimi farkettiğim anda hoşçakal dediğin yerden kilometrelerce uzakta,bomboş bir arazinin ortasındaydım..Ben daha önce hiç olmadığı kadar çok sevdim ve çok ağladım be abi..Ne yazsam ne söylesem içimdeki acıyı söndürmüyor.Hazmedemiyorum gidişini ulan hazmedemiyorum..

Ne olur geri dön..

25 Haziran 2009 Perşembe

Canım feda olsun sanaaaaa..


Sedat İncesu, Selim Demirdağ, Fikri Gündoğdu, Şuayip Kablan, Ferit Gümüş, Serdar Antaç, Selim Sayak, İsmail Ar, Seyran Kurt, Tucek, Haidari, Eveson, Scott ve Akın. Teşekkürler Aslanlar. yine namağlup şampiyon olan takımımızın şampiyonluk maçında -daha önceki namağlup şampiyonluklarda da olduğu gibi- Ataköy tribünlerini dolduramayan sevgili seyircilerimize de teşekkürler. her kupa alınışında foto-finişe girmeyi başaran sarışın abla, sana da teşekkürler. biraz kilo vermişsin aman dikkat et kendine. (bu resimde kendisi kupanın tam arkasına denk gelmiş..)

Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, son maçında Beşiktaş'ı 80-66 yenerek Tekerlekli Sandalye Basketbol Deplasmanlı Süper Lig'inde 3. kez ardarda namağlup şampiyonluğunu ilan etti.

Deplasmanlı Süper Lig'de oynadığı 18 karşılaşmanın tamamını kazanan ve namağlup şampiyon olan Galatasaray, Avrupa Şampiyonlar Ligi nedeniyle ertelenen Beşiktaş karşılaşmasını 80-66 kazanarak 3. Şampiyonluğunu, tribünlerdeki taraftarlarla paylaştı.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Yayla Hikayesi

Cumartesi öğle saatlerinde aksaray'da toplanmaya başlayan ekip, başkan abis'in şoförlüğü ve önderliğinde yola çıkmaya hazırlanıyordu. arka koltukları sökülen ford connect ise artık bu zorlu yolculuğa hazırdı. yerleşim ayarı yapıldı, keyifli ve bol rakılı yolculuk başladı. Keşan'dan sonra muhabbete dalan ekip, Yayla'yı 10 km. geçtiğini anlayınca geri yapmak zorunda kaldı :) Yayla girişindeki bozuk satıhlı yola sol arka lastik dayanamadı. stepnenin inik olduğu ise o esnada farkedildi. tam moraller bozulmak üzereyken, aynı istikamette seyir halinde olan beyaz haş yüz marka minibüs içinden inen faruk kod adlı amcamız, yanına iki aslanımızı alarak lastikçiye gidip inik lastiğe hava bastırıp geldi. Yayla girişinde amca faruk ile hatıra resmi şekli yaptıktan sonra kendisini markete kadar takip ettik ve yollarımızı ayırdık.

markette alış-veriş olayına girişildi ve ekibin bir bölümü çadırların kurulacağı bölgeye doğru yola çıktı. ekibin geri kalan kısmı da geldikten sonra çadırlar kuruldu, kamp ateşi ve mangal yakıldı. mangal konusunda ustalığını kanıtlayan uğur y.'nin hazırlamış olduğu etler ve köfteler güzel güzel mideye indirildi. rakılar içildi, şarkılar söylendi şöminemsi ateşin başında. ekibin bir kısmı uyurken diğer kısmı ise kırımlı veya kongolu olup olmadığı çözülemeyen garip böceklere karşı adeta nöbet tuttu :)

sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mangalda sucuk olayı ve kahvaltı faslı tamamlanınca artık denize girme vakti gelmişti. envai çeşit su topu oyunları oynandıktan sonra alkol takviyesi yapmak için tekrar karaya çıkıldı. bu takviyenin ardından ekip tekrar takım halinde suya daldı. çok güzel vakit geçirdik çok. unutulmayacak iki gün yaşadık Yayla'da. ilerleyen tarihlerde tekrarı yapılır umuyoruz. unutmadan, giderken yapılan bestenin tribünde söylenmemesini diliyorum :) (dapdiri dapdiririri, anladınız siz onu, videoya koydum düriyenin kalaylı güğümlerini :))


iki günlük bile olsa, bunalan bünyelere iyi geldi kamp. hem elimde rakıyla otobanın kesik kesik şeritlerine dalmayı, hem de sevdiğim bi besteyi söylerken yol kenarındaki arazilere bakıp hayaller kurmayı özlemiştim. hell'i anlatmaya gerek yok zaten.

teşekkür ;

abis, serhan, volkan s., uğur e., uğur y., eyüp, şafak, ümit.


@ peşindeyiz

22 Haziran 2009 Pazartesi

Çarşamba Ataköy'de.


Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Deplasmanlı Süper Lig'de şampiyonluğunu ilan edeceği son karşılaşmasına 24 Haziran 2009 Çarşamba günü çıkacak. Galatasaray'ın şampiyonluk maçındaki rakibi ise Beşiktaş.
-
Deplasmanlı Süper Lig'de oynadığı 17 karşılaşmanın tamamını kazanan ve namağlup lider durumda bulunan Galatasaray, Avrupa Şampiyonlar Ligi nedeniyle ertelenen Beşiktaş karşılaşmasına 24 Haziran'da çıkıyor. En yakın rakibi Beşiktaş'a 4 puanlık fark atarak şampiyonluğu garantileyen Galatasaray, rakibini son karşılaşmada da yenerse namağlup şampiyon olacak.
-
Galatasaray - Beşiktaş
24.06.2009 / 19:00
Ataköy Ahmet Cömert

19 Haziran 2009 Cuma

Erikli - Yayla

20-21 Haziran, Erikli Hell Kampındayız..

15 Haziran 2009 Pazartesi

Haziran'da Ölmek Zor..


Hayallerinin gercekleşebilirlik derecesini sorgulamaya başlayıp,acı gerceklerle karşılaştığın anda iki seçenekle burun buruna gelirsin.Ya elde bir şırıngayla olabildiğince derin ve serin bir bank seçmek kendine,ya da bulunduğun mahalleden,şehirden ve hatta mümkünse gezegenden siktir olup gitmek...
Tercihimiz hangi yönde olur bilinmez ama bir tercih yapmak zorunda olduğumuz aşikar durumda iken,
elinizde kınayla seyredin olası tercihi..

Unutmadık "SALO"

16 Haziran 2006 'da aramızdan ayrılan Salih kardeşimizi unutmadık, unutturmayacağız..
toprağı bol, mekanı cennet olsun..

Salihim, sen üzülme boş yere
kardeşlerin her zaman senle,
olmuyor, sensiz hiç çekilmiyor
eski açık seni bekliyor..

14 Haziran 2009 Pazar

Kral Cumartesi !

darkness & üstâd & peyote..
-
harika bir cumartesiyi daha geride bırakan bünyeler, üç mekan gezip on numara güzel içtiler..
yine de hayat, her türlü ibnelikleriyle birlikte devam etme eyleminde..

13 Haziran 2009 Cumartesi

Biz.den Haberler..

* kenya muhabirimiz ultrAs!, kepini attı ve herşey bitti. son üç kenya deplasesinde yaşananlar unutulmaz. dönüş yolculuğu için hazırlıklar sürerken, ultrAs! tüm detayları bildirmekle mükellef.

* kütahya'da geçtiğimiz cuma günü sabah erken saatlerde yaşanan sıcak çatışmada "azamiyetin azamiyetinde" olan acar muhabirimiz patriot, ortalama için son taktik faullerini kullanarak diplomayı kaçırıp gelebilir. bitsin artık bu hasret, patriot biraz gayret.

* ankara sokaklarında ise ramço ve sokak tayfası ağustos için gün sayıyor. gelişmeleri daha sonra kendisinden söke söke alırız.

* çorlu semalarında da ilginç gelişmeler kaydedildi dün gece. muhabirimiz seer'a ulaşmak neredeyse imkansız. mucan'ın bu akşam beyoglunda sahne alacağını bildirmişti, geliyorsa haber vermeli. öte yandan, ѓeo hep böyle yazacaksa "sessiz geceler" rakıyla devam etmeli. eline sağlık kardeşim.

* maltepedeki kaybedenler kumsalında ise kimliği tespit edilemeyen bir ceset bulundu. bir elinde şarap şişesi, diğer elinde ise karnesi bulunan bu liseli genci intihara iten sebepler araştırıladursun, tiburon'dan her an bir karne hikayesi gelebilir.

* oldcity'de domain skandalının yankıları sürüyor. ucuza kapatmak için katalan uzantılı domain peşine düştüğü haberlerini yalanlayan aliyavuz, bu işin peşini bırakmayacağını açıkladı.

* edirne'de 7.sezon finalinden başarıyla dönen voda'ya sakarya yolları gözüktü.

12 Haziran 2009 Cuma

Sessiz Gece..


Güneş hafiften batmaya nazır,az peynir,biraz meze,hafif müzik, bol rakı vardı ama tek olan bişi vardı oda bendim sanırım.Suskunlukla yudumlanan kadehler kafada dönen milyonca düşünce vardı.Mantıkla duygunun savaştığı geçmişle yüzleşmek isteyen bir beden vardı.Hatalarıyla doğrularıyla ben buyum diyen birinin sessiz çığlıkları vardı.Masada ve ortada uçuşan daha birçok şey vardı.Yalnızlık içine işlemişken zor ama yanında sadece candan bir dost isteyen hafiften çakır,her düşündüğü boğazına düğümlenen bir beden vardı.Yeni fırsatları yitirmiş gelecekten beklentisi olmayan rutin alışkanlıkları olmaya başlayan birinin son çırpınışlarıydı bu.Düşüncelerini bağırırken kaç defa düşünen ama bir o kadar da ben bu değilim diyen birinin duygusal refleksiydi bu belkide nereden bilinir.Neler yitirildi,neler mahvedildi hepsi gözden geçirildikten sonra sıra yargı safhasına geldi.Sonuçta ne olursa olsun haklı yada haksız kendini idam sephasına çıkaran bir adam vardı.Bu acıydı ama gerçekti çünkü herşeyi kendinden bilen bütün sorumluluğu üstlenen eleştirmeden,hayıflanmadan,suskunluğa boyun eğen bütün günahlarını kabul eden öylesine gereksiz bir kadercilik vardı bu gece üstümde.Bazen hayırlısı demeye kafa tutan bazende akışına bırakan gereksiz karasızlıklar arasında masayı terk ederken, bir tek iyi akşamlar diyişleri hatırlarken bir de evde devam edebiliryim acaba diyen bir merak vardı..

www.pesindeyiz.biz

5 Haziran 2007 günü tezgah konulmuş bu adın önüne. Şimdilerde alan adının kullanım vakti mi desek o işte bitmiş halihazırda, panik yapmayın geri dönecek. Kendi değil ama yazarı çizeri yine diyar diyar gezecek. Site girişleri yine efkar dumanına boğulacak. Adı bazen geliyoruz, bazen aldırma olacak.

Bu arada konuya yatkınlığım ( domain falan diyorlar, ilgili değil bilgili arkadaşlar ilgileniyorlar ) deniz seviyesinin altında ama alan adını boş gördüm ulan bir kapayım diyen çıkarsa; Kilis'e falan taşınması tavsiye edilir tarafımca. Demedi olmasın sonra.

İçiyorsam Sebebi Var..

yâr demedin...

10 Haziran 2009 Çarşamba

Bülent Eken ve 16

Evvela Mustafa Sarp gelmiş, hoşgelmiş. Genelin aksine kamera karşısındaki tutumu sempati toplamıştır sanıyorum ki. İki lafı bir araya getirirken dili soluk borusuna kaçmayan ender futbolculardan biri gibi gözüktü. Mevkisinde mevcut bir ton adam var gibi argümanlar bir kenara önyargı en sevmediğim şey; bir Servet vakasındaki gibi çıkar topunu oynar, biz de alkışlarız.
Resmi sitede transfer haberinin en altına not düşülmüş:

Mustafa Sarp, daha sonra bu sezon giyeceği 16 numaralı formayı, efsane oyuncumuz Bülent Eken’in elinden aldı.

Zihinleri yoklayınca forma arkasında 16 numara pek alışkanlık değil. Maradona'nın veliahtı Carrusca'yı hatırlıyorum. Bursa ile dosthane ilişkilerimiz olmadığı malumatı ile pek aranan bir sayı da olmadı gerçi. Bülent Eken'den alması şık olmuş, 50'li yıllarda Türk topçulara takık Palermo diyarlarında forma giymiş, efsane apoleti takmış, bize de onu satırlarda anmak düştü.

7 Haziran 2009 Pazar

Air İsmail


Dünden kalan bir atraksiyon olmadığından sakince bir Pazar sabahı beklentisizce gazeteyi açıp açacağıma pişman edince bu öküz oğlu öküz, kendisini halka yakından tanıtma vakti geldi dedim.


Öncelikle bu adam ( lafın gelişi ) Beşiktaşlı olmasıyla bilinir. Yıllardır tüpçünün dizinin dibinden ayrılmayıp, takım her sene istikrarlı şekilde boka sarınca suçu teknik direktöre atıp nicelerini yemiştir. Tigana'nın giderken Beşiktaş'ın içindeki en büyük düşmanlardan diye bahsettiği dingildir. İzlemediği maç hakkında maç özeti yazıp uydurma pozisyonlarla gönüllerde taht kurmuştur. Saviola'nın gelmediği maçtaki fikirlerini yazmış, Kluivert'ı göndermedik klüp bırakmamış olup; olmadık röportajlarıyla bilinir. Ünlü topçular olur genellikle, Drogba'dan, Ronaldo'suna fotoğrafları vardır boy boy.

Bugün de yine yazacak birşey, zaten futbola dair edecek iki kelamı bulunmadığından yazmış da yazmış. Anlıyoruz ki Sabri'nin evde yiyecek ekmeği yok. Yönetim de cevap olarak stad yapıyoruz diye bahane etmiş. Ulan gerizekalı İsmail, stadın yapımıyla Galatasaray klübünün alakası yok da devlet yapıyor diye ağlamaktan sünger ettiniz yerleri yıllardır; hala neyin stad borcu harcı kredisi er'i. Bunlar için Fatih Terim'den yardım istiyor bir de, o da gidecek başkanım yanlış yapıyorsunuz bakın çocuklarımız aç aç top oynuyor diyecek anladığımız kadarıyla.
alemde ismail patriot, gerisi don kişot..

Ben Ki Sevmekten Hiç Usanmam..


Gecenin yarısı sokakta vücuda iki şişe alkol girdiği zaman eve gelince ilk iş bilgisayarın tuşuna basmak,dolabı kontrol edip şişelerin dibinde kalan geçmiş akşamları süzmek,paketin son sigaralarını yakmak,millet bir önceki günü bitirmiş yeni güne başlamak üzereyken hala yıkıntıların arasında adına cümle alemin AŞK dediği senin için hayatını vermek denilen hadise için karalama sevdasına düşüyorum bu aralar çokça..

İhtiyar delikanlı yaftasıyla 'Ellerimde Çiçekler'i' söylüyordu bir aralar bir şahış.Hakikatten ellerimde çiçekler kapında sırılsıklamı haziran ayının başında yağmursuz,ıslaksız bir halde onlarca öğrencinin yattığı bir yurdun önünde gerçekleştirmenin şaşkınlığını yaşadım.Aslında verilmek istenen basit bir çiçek değildi.Sarıp sarmalanan,buket haline getirilen kalbin ta kendisiydi..

Mücadelenin sonuna geldiğin bir şehirde koskoca bir bedenin bu hallerini de gördü ya bu insanlar daha da diyecek bir şey yok aslında.He utanmak yada ulan yakışıyor mu be diye şikayetçi olmak söz konusu bile değil tabiki.Koskocaman kalbini veriyorsun daha ötesi var mı?Hayatımı ertelemeyi,şu anda olan hayatımın bir köşesine ekleme yapmayı değil,'O' nu tam merkeze koyup herşeyi yeniden şekillendirmek için bütün çabam..

Oldu mu?Olmadı demeye dilim varmıyor ama sanırım bu sefer az da olsa umutlu.Koşturduğum,aynı ortamda nefes almak için sabahın köründe fakültenin yolunu tuttuğum,neşesiyle neşelendiğim,üzüntülü halini kendi üzüntüme ekleyip dibe vurduğum,her hareketine hayatın çokça anlamını yüklediğim sanırım Aşk'ın ta kendisi..

Telefonun kısa mesaj seçeneğine girip kısa ama altı kelimeye bu kadar büyük anlam yükleyip,'Daha önce hiç bu kadar sevmemiştim' yazabilmek geriye dönüp arkada kalan hemen hemen çeyrek asıra 'görüyormusun ulan yaşanan her şeye saygım var ama bu çok çok çok farklı' diyebilmek..


Saat 04.00'ı geçti yine imam efendi sabah namazı için cemaati toplamak üzere..Gün aydınlana kadar yazasım,attığı her mesajını tekrar tekrar okuyasım var..Neden böyle oldum ben ulan.Tahta direklerden yapılmış o garip futbol sahasının ortasında otururken anlattığın her şeyde,kurduğun her cümlede,zaman daha fazla durdu,herşey bir kez daha işin içinden çıkılmaz hal aldı sanki.Mezuniyete sayılı günler kala olacak iş mi bu?Şu soruya bile verdiğim cevabı 'uzasın ulan lanet olsun değecekse uzansın' haline getiren kişiliğe uykusunun en güzel saatinde selam olsun..

Çok sevdik be abi..

6 Haziran 2009 Cumartesi

Transferde Son Durum


Transferi yılan hikayesine dönen Mehmet TOPUZ sabah namazına müteakip yaptığı basın toplantısında,transferiyle ilgili şaşırtıcı açıklamalarda bulundu..Tatilini geçirmek için Antalya'da bulunan milli futbolcu yaptığı açıklamada "Artık bu çıkmaz beni çok yordu.Beşiktaş ve Fenerbahce kulüpleri arasında yaşadığım bu durum belki de hayırlara vesile oldu ve müthiş bir geri vites yaparak,daha önce kesinlikle oynamayı düşünmediğimi söylediğim Galatasaray'la 17 yıllık sözleşme imzaladım.Yeni hocamız Rijjkard ile çok büyük başarılara imza atacağımıza inanıyorum" dedi...

Mehmet topuz transferi için feci derecede kapışan iki ezeli rakibi varken,Galatasarayın nasıl olupta bu transferi bitirdiği ise büyük merak konusuydu.Spor servisimizin derin istihbaratları sonucu bu şifrede çözüldü...Kızıltoprakta adamlarını toplayan Aziz Yıldırım ile,köyiçindeki tayfasını arkasına alan Yıldırım Demirören,Adıyaman'ın Kahta ilçesinde kozlarını paylaşıp bu transferi çözümlemek üzereyken,Adnan Polat başkanlığında haznedardan kalkan 2 otobüs,olaya arabulucu olup yazı-tura atılması konusunda girişimlerde bulundu.Yalnız kaderin cilvesidir ki atılan para dik gelince,milli futbolcu resmen Galatasaraylı oldu..

Ayrıca Mehmet Topuz yaptığı açıklamanın son kısmında "Şu soyadımla ilgili saçma sapan esprilerden vazgeçilmezse (ne alakaysa)bir daha milli formayı giymeyeceğim" dedi...

şu transfer dönemleri hemen kapansada hergün spor gazetelerinin fantezi transfer hikayelerinden kurtulsak...
bizim fotomaçla fanatikten neyimiz eksik diyerek böyle bir haberi yapmayı düşündüm..

Canlı Yayınlayacağız Dedik Ama İzleyebilirsiniz Demedik

Demiş olmalı Trt. Lyon'da Fransa-Türkiye adında neye hazırlık olduğu belirsiz bir maç vardı bugün transfer patlamaları gölgesinde. Oynandı, canlı da yayınlandı da sanılmasın ki izlenebildi. Reklam olayında seviye üstü dev adımlar attık bugün. Hani bildik ekran daraltma, sağ çapraz, sol köşe falan alışmıştık ama ekranın ortasında devasa ölçütlerde saniyelerce duran reklamlar da iğrendirdi artık. Bir de yazısız kurallar dahilinde pozisyon anlarına serpiştirilmesi de kendimizi nasıl geliştirdiğimizi gösterip, yüzleri güldürdü. Maçı algılamak için sunucu yardımı şart koşulunca, televizyon yayını dediğin bildiğin radyo oldu.

Dakika 80 civarı sahaya 1-2 meşale atıldı. Aslında sahaya isabet eden sadece sisti, gerisi kale arkalarının önündeki hiç sevmediğim derin boşluklara isabet etti. Tabi bu sıralar reklamlar falan yok, izleyebiliyoruz yani. Radyo yayınına kendini iyice alıştırıp hala sunucuya kulak verenler sandı ki sahada kanlar akıyor. Bu kulak verenlerin aşırı meraklanmış olmaları gerek, çünkü Yalçın efendinin verdiği tonlama itibariyle tribünde katliam mevcut; ek olarak sahada millet topçuları dönerlerle kovalıyor. Hakem de salağın biri çıkıp topumu alır giderim deyince, dünyanın en zararlı cismi* sebebiyle (meşale) maç durur gibi oldu. Tabi bu vakitlerde Psg maçında yaşananlar film şeridini de geçti tren yapmış geçiyor önümden. Hemen Yalçın'ın ötesinde Üründül de sosyolojik ahkamlara girişince pek çekilmez oldu. Adından tanımadıysanız kollektif futbol falan, o işte.

Tribünde Fransızlardan fazla olan Türkler de hafiften dışarıda kaçanın mesajını evrensel dilde vermiş olmalı ki son dakikalara doğru adamların hepsi staddan çıkmıştı. Son dakikadaki kesintiyi de unuttum sanmayın.

5 Haziran 2009 Cuma

Frank Rijkaard..

Kıvırcık Saçlarına,Ak Düşmüş Uçlarına,Sami Yen Yamaçlarına,Yaslan Be
.
Frank Rijkaard!

Here You Won't Smoke Alone Neihter!

Değerleimizi harcamak çok kolay oldu son 10 yılda. (Bi şu menkul değer Riva'yı harcayamıyoruz nedense. :S) İsmi lazım değil bir abimiz alıştırdı hepimizi. Bu zor zamanda böyle bir taşın altına (harcanacağını da ezbere bilerek) nice kupalar kaldırmış o elleri koyan Büyük Kaptan'a da tekrar selam olsun. Herif kariyerini feda etti Cimbom 4 ay rahat etsin diye, hala taktiğini tekniğini eleştiren dümbükler var etrafta, yazın susuz kalasıcalar.

Ara ara çipil çipil kapanan kırmızı gözleriyle yeni bi hocamız var artık. Deminden beri katalunya gazetelerindeki okuyucu yorumlarını okuyorum da, millet ne çok sevmiş adamı 5 senede. benim barselona'da olduğum zamana kötü bir senesi denk gelmişti barsa'nın. oynadığı topu filan hepten kenara koyuyorum, (bu konuyla ilgili infazı yapacak olan zatı muhteremler susuz yazı çıkarabilirlerse zaten görevi alırlar hemen) basın toplantılarında hep bize niye böyle hoca gelmez diye iç geçirirdim. bu kadar dürüst ve içten bir hocayı ilk defa görüyordum. takım içerisindeki tavrı nedir bilemem ama dışarıya egosunun çok ufak bir kısmını yansıtan, süper kalite bir adam okudum ben franc abimizden.

flaş isimle artan marka değerimizi bırakalım ilgisini çeken götüne soksun, biz on numara efendi bir adam kazandık gibi geliyor.

3 Haziran 2009 Çarşamba

"bir hayvani sevmedikce, insanin ruhunun bir parcasi uyumaya devam eder."

Biz inletirken istiklal caddesini bazı bazı ve dönerken evlerimize görür dururduk bu hayvancağızı... Ölümüne ve muhtemel ölüm sebebine de oldukça üzüldük her insan evladı gibi ama Ebru'dan oldukçada kötü koşullarda yaşayıp, daha katlanılmaz acılar içerisinde ölen milyonlarca insan (ve muhtemelen sonsuz sayıda hayvan) varken Ebru'nun ölümünün niye böyle olay haline getirildiğini anlayamadık. Ebru kalbimizde ah vah diyenler (gerçek veganları ayrı tutuyorum) asmalımescid'te, Boğaz'da löpür löpür götürdükleri büyük ve küçükbaş hayvanların ne koşullarda yaşayıp öldüğünü bilmiyorlar mı ki? . Ama gezmeye eğlenmeye çıktığı mahallede her gün gördüğü köpek olunca farklı. aynı tekmeleri ben yemiş de ölmüş olsam (ki ölüm sebebi henüz belli değil) eminim ne televizyona çıkardım, ne forumlara, ne facebooklarda ismim yazılırdı. Polis şiddeti mağduru çocuklar için neredeydiniz?
Sen evinin içinde hayvan besle, hayvanın efendisi olmaktan zevk al, hayvanı parayla al sat sonra da ah köpecik vah köpecik... 100 150 yıl önce köle ticareti normalse uzak bir gelecekte hayvanların da para ile alınıp satıldığı bugünler ve sizler lanetleneceksiniz ve o günkü insanların yüz karası atası olacaksınız.
Bugün çeşitli platformlarda yazılan yüzlerce mesaj bize ne kadar çok hipokrat insanla beraber aynı dünyada yaşadığımızi hatırlattı.

bütün bunlar bir yana ortada muhtemelen feci şekilde dövülerek öldürülmüş suçsuz ve kendi halinde bir hayvancık var. Eğer söylenenler doğruysa siz kalpsizlerin Allah ayrıca belasını versin!

Güle Güle Büyük Kaptan..

. . .

2 Haziran 2009 Salı

Selam Dursun Bütün Geçmişin..

Buraya en son ne zaman yazdığımı bile hatırlamıyorum. Herşeyi unuttum.Sadece tek bir şeye odaklandım artık.Ve onu gerçekleştirebilmek için şimdiye kadar hiç çalışmadığım kadar çalışıyorum.Şu anda sabaha kaç saat kaldığını bile hesap edemezken, seni en son "44 gün önce" gördüğümü hesap ettim az önce.Hayat nereye sürüklerse oraya gidiyorum artık.Niye yazmıyorsun diye sitem ediyor herkes.Geçenlerde buraya yazan kardeşlerimden biriyle konuştum. "Yazacak hiçbişey yok dimi?" dedi. Çünkü onun da umudu benim ki gibi bitmişti.

Harbiden sevmek ne biçim bir şeymiş be arkadaş.Bir düşün, aynı senin sevdiğini sandığın gibi. korkmadan, boynunu eğmeden, taviz vermeden, "ödün vermeden" dimi.Ve umudun bitmeyeceğini düşünerek. "Ne duruma düşersem düşeyim, ölmem heralde ulan" dediğin şekilde sevmek.Bu gidişin sonunun zaten kötü olduğunu bile bile sevmek.Ama ne olursa olsun korkmadan, umuda sarılarak..Sevdiği uğruna "gördüğü-duyduğu-bildiği" herşeyi unutabilen bu bünye, bana kaç kere gidip geldiğini bile unuttu "seni çok sevmekten" sebep.

Ulan biz o kadar sakınanlardanmışız ki sevgimizi, kimse bilmesin isteyenlerdenmişiz.Herşeyi o kadar çok hayra yoranlardanmışız ki, şerri göremeyenlerdenmişiz.Tıpkı ayrıldığımızı da kimse bilmesin diyenler gibi, "biz ayrıldık" diyemeyenlerdenmişiz.

İki rengi bile bu kadar çok sevebilmişken,
yalnız geçen onca geceye isyan edenlerdenmişiz..