Maçın cumartesi günü oluşu lanet düzenin çarkları içinde çalışanları vurmuş gidilecek kadro sayısı yarı yarıya azalmıştı. Araba yapalım dendi sayı maddi koşulları karşılayamadı. Tren yapalım dendi, demiryolları o yönde bakım yapıyormuş; gelemezsiniz dedi.Eskişehir'e atalım kendimizi bıyıklı tribüncümüzün aracıyla yol alalım dendi, elde olmayan olumsuz cevaplar yukseldi o şehirden de. Lanet olası bir engel vardı önde anlamsızca karşımızda duran..
Geçen yıl biletleri 50 ytl'den çıkaran Denizli yönetimi bu yıl yine aynı güzelliğinin üzerine 10 ytl daha ekleyerek 60 ytl yapması, kaldırılcak otobüs sayısında sıkıntı yarattı. İncirli'de yaşanan kısa süreli sıkıntının ardından diğer otobüsle birlikte sayıların tamamlanmasıyla yol alma vakti gelmişti. Onca engelin sonunda artık sevgiliye ulaşmak için kilometreler vardı sadece.
Gidişimize ağlarcasına yağan yağmurla terk ettik şehri arkamızda bırakıp. Yol yine uzundu. Hava şartlarının olumsuzluğu söyleniyordu hep zaman zaman gördüğümüz kar yığınları bunu haklı çıkarır durumdaydı. Yaşlanmış, yorgun otobüsten gecenin yarısı sessizliği delercesine çalan bir şarkı döndü durdu hep ' Metrisin önünde durdum..' Her çalışında, her bir cümlesinde dahada içeriye gömdü bizi. Uyku ile uyanıklığın arasında kulağa gelen Ahmet Kaya'nın nice nağmeleriyle öğlen saatlerinde gözüktü Denizli tabelası. Dışarıda bahardan kalma bir günü andırırcasına parlayan güneş vardı. İlk istikamet Pamukkale. Geçen yıl tepesine çıkılamayan traverten özlemi bu yıl ne koşulda olursa olsun gerçekleştirilmeliydi. Yol yorgunluğunun ve güzel havanında etkisiyle çimlere yayılan,ayaklarını yıkayan,uyuyan,mangal yakma telaşı içinde olan 2 otobüs dolusu adamla güzel bir cumartesi günüydü Pamukkale'de. Uzakta yine gözüken travertenler vardı. Bu sefer geçen yıl siktir et bişey yok orada diyenlerin sözlerine hak verircesine vazgeçtim o sevdadan.
Şehir girişinde emniyet güçlerinin 17.00 civarında stada hareket edilecek söylemlerinden sonra o saatlerde otobüslere doğru hareket ettik. Sevgiliye ulaşmaya sadece 20 km vardı. Emniyet güçlerinin eskortu ile stada doğru yol aldık yavaş yavaş. Geçen seneki otobüslerin yanaştığı girişin aksine tam karşı tarafta Denizlispor'lu taraftarların içinden geçiyorduk bu sefer. Bizim aklımıza bile gelmedi niye buradan geçiyoruz diye. Emniyetin her zamanki emniyeti sağlama çabalarındandır diye üzerinde bile durmadı kimse. İlk otobüs olarak önden giren araca kenarda el, kol, salya, sümük ve türlü şaklabanlık yapmaya çalışan Denizlililer, işi çığrından çıkarıp anadolu şehirlerinin kendine özgü taşlama sanatını icra etmeye başladılar. Kırılan camlarla o rezil kalabalığa hücum edişimiz anlık oldu. Arkadaki otobüsün kapılarının açılmaması dolayısla camlardan çıkanlarla birlikte geri vitesin bol olduğu şehrin genç çocukları ellerine gelen taşları fırlatmaya başladılar. Yakalanabilen, tutulabilenlere gereken yapıldı. Gerisi zaten emniyet güçleriyle bizler arasındaydı. Zaten aklı mantığı olan hangi insan düşünebilirdi o tip bir grupla, o otobüslerdeki insanların karşı karşıya gelebilme olasılığını? Şayet gelse neler olabileceğini?
İşin bir de basına yansıyan dayak yiyen kameraman boyutu vardı. Orada emniyetin yaptığı yanlış güzergah seçimi, otobüsleri taşlayan Denizlililer falan sanki olayın içinde hiç yokmuşcasına değinilmeden teğet geçildi. Evet, ortada yaralanan bir kameraman vardı. Fakat herkes yaptığına önce bir bakacak sonra söylenmeye başlayacak. Olay anında yüzüne taş isabet eden bir insanın içinde bulunacağı sinir harbini de hesaba katarsak irrite edici bir şekilde kamerayı gözünün içine sokmakta yanlışın önde gidenidir.Ondan sonra dayağı yemende kaçınılmazdır. Her neyse basın yazsın yazacağını, yalan yazmak onların işi nasıl olsa..
Yaşanan olayların yatışmasından sonra emniyet mensuplarının herkesi hızla içeri alma çabası Denizlispor yönetiminin 60 ytl üzerinden belirledıği bilet fıyatlarının da kıçına girmesiyle sonuçlandı. İstanbul sesleriyle şaşkın şaşkın bakan Denizliler arasında, tribünde yer alındı.
Ve sevgili göründü çimlerde. Herkesin yüzündeki o mutlulukla haykırarak başladı nağmeler. İnsan deplasmana gidince karşısında tribün görmek istiyor her manada. Ama Denizli'de koreografi yaparcasına çekirdeklerin paketten alınması ve ağıza götürülmesi hareketi binlerce kişi tarafında büyük bir özveriyle gerçekleştiriliyor. Zaten bu görüntünün haricinde bir de numaralı tribünde osteoporoza girmiş topluluğun arada gençliğini hatırlayıp şişe atması var başka da bir şey yok. Oynanan iyi futbol, istekli mücadele ile zorlanmadan 2(iki) güzel golle yola devam edildi zor günlerin ardından.Alınan galibiyet ve güzel tribün bünyeleri rahatlatmıştı. Dönüş vaktiydi artık. Şehir çıkışında geçen seneki gibi taşlanma beklentisi bu yıl gerçekleşmeyince hayal kırıklığı oluşturdu tüm insanlarda. Yol bizler için ikiye ayrılmıştı yine. Kısa süreli ayrılıkların başlama ve bitiş günleriydi deplasmanlar. Yine öyle oldu. Bir yanımızı İstanbul'a, bir yanımızı İç Anadolu'ya yollayıp usulca sessizliğe gömüldük..
.
Ne yeminler bozduk senin için Cimbom,
Sen çağır yeter biz hep
PEŞİNDEYİZ!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder