5 Şubat 2009 Perşembe

I Love You Hagi!

Bir kızı dahi sevmemişken henüz. Sonu daimi hüsran olacak çapkınlıklara da başlamadan önce. Hani çocukluğun tam ortasındayken. Maçları ancak evde seyredebildiğin, o 'şu saatte yatacaksın'ları delmek için binbir yalvarma seansına girip çıkarken. Sende bizi vurgunlayan birşeyler vardı illa ki. Olmalıydı da. Gençlik gereği önermeye uygun düşmek lazımdı, fenomenlerin olmalı, örnek alacakların olmalı, neredeyse tapacakların. Hangi takımlısın sen sorusunun cevabının verilecek çikolataya endeksli olduğu vakitleri çokça yıl geçmişken.

İşte tam da o zamanlardı.. İleride hayatını sikecek renklere dair birşeyler bilmek lazım gelirdi, Ali Sami Yen, Metin Oktay, gençlik işte öğrenme hızlıca ilerliyordu. Sonrasında gelen yeni bir yabancı. Sözleşme imzaladığı masada yanında saçları hafif ak biri var, yaklaşık 10 sene sonra düşman belleyeceğin. Senin sevdiceğine lanetli yıllar yaşatacak, onunla geçen karanlık günlere inat diye bulanık sularda boğulacağın. Hagi, haci, hacı? İsmi miydi bu adamda bana ilginç gelen? Yoksa hani sonraları bir türlü içimden atamadığım utangaçlığı mıydı kendimden birşeyler bulduğum? İlginçti, o bendendi artık sebepsizce.

İşte tam da o zamanlardı.. 'Eh işte'den hallice bir geçim savaşında, henüz herşeyi tam da kavrayamamışken. 31 yaşında topçu mu olur diyenlerin eline, Van'da frikiği çakıp ilk kez verirken.

İşte tam da o zamanlardı.. Babası öldüğünde, canımdan birşeyler kopmuşcasına sarsılmışken. Uzattığı sakalı kesmesini şafak gibi beklerken. Yastayken çıktığı maçta 10'a bir kez daha hayran olurken.

İşte tam da o zamanlardı.. Heyecandan titreyen ellerimi kimse görmesin diye saklarken. O, Kopenhag diye bir yerde yine sanatını icra ederken. Dakika 95 olup, maç uzadıkça uzarken ve orospu çocuğu Adams yere düştüğünde yankılanan 'Neden Hagi' sesleri başları öne eğerken.


İşte tam da o zamanlardı.. Bütün kupaların abonesi olmuş o takımın kuyusunu kazmaya çalışanların yüzüne tükürürken. Sahada o delirmiş yüreği zaptedemeyenlerin arasından sızıp, satılmışlara isyan ederken. Toroğlulara, Çakarlara, Ersoylara siktiri çekerken.

İşte tam da o zamanlardı.. Kederli bir bahar akşamında, Kapalı'ya yine güneş vururken. Omuzlar üstünde futbola veda ederken. Son basın toplantısında o güleç yüzünü futbolcu olarak göremeyeceğimi dehşet içinde ayırtederken. Seni canlı izlemeye doyamamışken.

Üç sene sonrası.. Sahadaki 10'un teknik direktör olarak takımın başına getirildiğini öğrenip havalara uçarken. Sarı kırmızı, 'kutlu' yılında düşe kalka yürürken. Galatasaray'ın taraftar, yönetici, yazar ne kadar ibnesi varsa onun adını kirletmeye yeminlenmiş, onu hırsız bellemişken.

O zamanlardı işte.. Kısa süren rüyaya imza mahiyetinde afilli bir sonu oksijensiz solunum yapanlar çizerken.

Futbolcu, teknik direktör yada sadece bir Hagi'yken.. Seni fütursuzca sevdim ben bir kere. Siklemedik gayrisini, ötesini, berisini; çok sevdik.biz!

Şimdi doğum günün gelip çatmışken.. Seni hatırlamanın Galatasaraylılık vaciplerinden biri olduğu şu zamanlarda, doğum gününde hatırlıyorsan bazen seninle geçen günleri, bil ki seni unutmayanlar var.

İyi ki doğmuşsun Hagi. ''Galatasaray'ın olduğu her yerde umut vardır'' deyimini şu yitik yüreğimize kazıdığın için.

El Comandante Hagi!

1 yorum:

blanka dedi ki...

o günlere dönsek bizden ne alırlar ki?
alacakları varsa alsınlar, o günleri geri versinler!