16 Şubat 2009 Pazartesi

Kabus..


Haftanın konuğu bölümünde bu hafta Wöber'i ağırlıyoruz...

Bu sabah korkunç bir şey oldu. Bambaşka bir şehirde uyandım! Gürültülü, pis.. Havada bir egzoz bulutu var sanki. Nefes alırken boğazını yakıyor insanın. Belki de apartmandan dışarı adımımı attığım gibi, kendimi şehrin merkezinde bulmamdan kaynaklanıyordur. Bilmiyorum.. Gözlerim çeşit çeşit mutsuz insana ilişiyor nereye baksam. Nereye koşmak istesem önümü ya uzaya yetişircesine hızla geçen ya da birbirini ezmeye çalışırcasına korna çalan sapsarı arabalar kesiyor. Birilerine bir şeyler sormaya çalışıyorum ama verilen cevapları anlamıyorum ki.. Bu çabam da başarısız.
Etrafım 5-6 katlı yaratık binalarla dolu. Kim yaratmışsa onları belli ki çok mutsuzmuş. İçinden buralara güzellik katmak gelmemiş hiç. Layık görmemiş belki de..
Bazı sokaklarda uzun direkler var. En tepelerinde minik bir ışık huzmesi.. Uzanmak imkansız. Altında durup içimi ısıtıyorum anca…
Bu acayip memlekete nasıl geldim, buradan nasıl kurtulacağım bilmiyorum. Fakat daha ilk gördüğümde anlamıştım ki, betonsu soğukluğu olan bu uçsuz bucaksız yerde sen yoksun. Her girdiğim sokağında senden bir iz aradım. Fakat bu mutsuzluğun, bu telaşın içinde sana yer olmadığı o kadar belli ki. O kadar ait değilsin ki buralara. Neredeyse sana rastlasam hayal kırıklığına uğrayacağım.
Acaba bu yer sen burada değilsin diye mi bu kadar çirkin; yoksa sen burada değilsin diye mi bu kadar güzelsin. Düşünüyorum.. Ama bir kere aynı böyle pis tabelaların duvarları kapladığı, yapış yapış yağmurların yağdığı bir yerde bulunmuştum seninle. Çok güzeldin. Ve bir iki defa da asfaltın ortasında cılız kalmış sonbahar ağaçlarının arasından geçmiştik seninle.. Sanki hafif bir deniz kokusu vurmuştu yüzümüze.. Güzeldi..

1 yorum:

seer dedi ki...

kendisinin birde blog adresi vardır artık....

http://whatswiththefaceache.blogspot.com/