15 Şubat 2009 Pazar

Futbol Etnosantrizmi



Etnosantrizm, bir kişinin diğerlerini, kendi etnik grubunu veya kültürünü merkeze alarak değerlendirme tutumu şeklinde tanımlanabilir. Pek çok önyargı ve stereotipin kaynağını oluşturan bu değerlendirme, genellikle, diğerlerinin olumsuz bir tarzda nitelendirilmesiyle sonuçlanmaktadır. Etnosantrik kişi, başka gruptan olanları, kendi grubunun kültürel kabullerinden ve değerlerinden hareketle, dolayısıyla tarafgir bir şekilde yargılar. Bunun altında kendi doğrularının herkes için geçerli olduğu fikri vardır ve bununla tutarlı olarak, bu doğrulara sahip olmayanların ya da uymayanların geri veya aşağı olduğu oldukları sonucuna varır. Nitekim Adorno'nun otoriter kişiliği belirlemek için geliştirdiği F-ölçeğinin ana boyutlarından biri, etnosantrizm boyutudur.


Bunun spor aktivitelerinden en önemli örneği günümüzün en ünlü oyunu futboldur.Tabikide bu ancak takım tutan taraftarlar yoluyla açık bir örnek teşkil etmektedir.Futbolun 'toplumların afyonu' olduğu savunulur. Yıllarca Brezilya, Arjantin, Portekiz gibi ülkelerde en yaygın ve 'popüler kitle' pasifikasyon aracı olarak futbol kullanıldı. "Futbol olmasaydı ben Portekiz'i yönetemezdim" diyen General Antonio Salazar'ın Portekiz'i 3F (Fiesta, Fado, Futbol) ile idare ettiği söylenir. Ülkemizde ise özellikle 12 Eylül sonrası yükselen futbol fanatizmi, arabesk müziğin eşliğinde geniş halk kitlelerini peşinde sürüklemeyi başardı. Hatta kamu bankalarından, kulüp yöneticilerine açılan büyük kredilerle futbol beslendi ve giderek büyük bir ekonomik sektör haline dönüştü.Böylece ekonomik ve siyasal yanlarıyla futbol, halk kitlelerinin yaşamının ayrılmaz bir parçası oldu. 1990'lara gelindiğinde ise futbol, her türden 'eski solcu'nun fanatiği olduğu bir futbol kulübüyle değişik renge büründü.' Avrupa, Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türk'ün ayak sesleri' eşliğinde dalgalanan takım bayrakları aynı zamanda milliyetçiliğin de yeni rengi oldu.Takımlarına gönül veren taraftarlar kendilerini bu renklerde bularak belki kendilerine bi ömür üzerlerine yapışacak yeni karakterler yarattılar. Kişilerin tuttukları takımda kendi kimliklerini bulmaları, güvenlerinin arttığı ve geleceğe umudunu taşıdığı, seyircilerin herşeyden önce psikolojik, sosyolojik yapısının, ekonomik durumu ve eğitim düzeyinin dikkate alınması gerekmelidir.Futbolda üstünlük mücadelesi, 'üstün olma' yenme iddiası, yenilmeme azmi, biz-ötekiler ikiliği işin tabiatında vardır. Tuttuğu takımla kimliğini bulma, özdeşleşme, futbol ile doruğa çıkıyor.Takım tutarken uzun boylu düşünüp taşınıp karar verilmez. Bu öyle bir şeydir ki, ömür boyu bağlılığa dönüşür. Bir partiye, bir insana bağlı kalsak, onu desteklesek, sonra o kişi bizi hayal kırıklığına uğratsa, inanç ve güvenimiz sarsılır başka bir partiyi destekleriz. Taraftarlıkta öyle olmuyor, takım yenmese bile, kişi kendisini başka bir takımın kucağına atmıyor.


Futboldaki etnosantrik tutum tribünlerde görüldüğü gibi kişilerin günlük yaşam etkinliklerinde ve davranışlarında görülebilmesi muhtemelden fazladır.Zaten genel olarak ele alındığında etnosantrizm hayatın sadece bir bölümüne dikte etmeyip tamamına ışık tutan bi davranış durumudur.Futbolun bunun en büyük örneklerinden birisi olmasının sebebi ise toplu bi şekilde kendisinden olmayan etrafa karşı önyargılı ve subjektif olmasıdır.

2 yorum:

seer dedi ki...

etnosantrik.biz

ѓeo dedi ki...

uygunudur :)